Uluslararası PEN 82. Dünya Kongresi'nden İzlenimler
Dünyaya Türkiye’yi anlatmanın dayanılmaz ağırlığı... Zeynep Oral
Üç günden beri, Dünya Yazarlar Birliği PEN’in 82. Kongresi’ndeyim... İspanya’nın özerk bölgesi Galiçya’da. Ourense kentinde... Kent muhteşem. Romalılardan günümüze yüzyılların izini taşıyan sokaklar, asırlık çınarlar, kenti çevreleyen nehir, bin yıllık taş köprüler... Hava güzel, hayat güzel, güneşli sokaklarda güler yüzlü insanlar güzel...
Gel gelelim kapalı dev kültür merkezinin, kapalı bir salonunda söylenenler, konuşulanlar yüreğimi kapadıkça kapatıyor... Benim güzel vatanım
Her şeyden önce Türkiye’den geldiğinizi duyanlar yüzünüze korku ve dehşetle açılmış gözlerle bakıyorlar... Kimi, kendini tutamayıp “O cehennemden nasıl kaçabildin?” diye soruyor... “Durun! Ne cehennemi, ne kaçması! Orası benim güzel vatanım!” diye isyan ediyorum. Eyy siz cahiller diye başlıyorum anlatmaya: Hep bildiğiniz şeyleri anlatıyorum: 15 Temmuz. Darbe girişimi! Köprüye tanklar. Meclis’e bombalar. Paralel yapı. Halkın sahip çıktığı demokrasi... OHAL...
Anlatıyorum, anlatıyorum... Soluk almak için sustuğumda onlar başlıyor: Dünyadaki ifade özgürlüğündeki yerimiz. (180 ülke arasında 154.)... Sonra Aslı Erdoğan,Necmiye Alpay diye başlayıp sayıları 70-90 arasında değişen hapisteki yazarlar, gazeteciler... Barışa destek veren akademisyenler... Yargısız, iddianamesiz, delilsiz, binlerce gözaltı... Binlerce tutuklu... İhbar mektuplarıyla, iftirayla işlerinden çıkarılan, açığa alınan yüz binlerce öğretmen, hâkim, savcı, polis, memur... En ‘kötüler’ arasındayız
Tanrım dünya amma da küçüldü, herkes her şeyi biliyor! Yeniden anlatıyorum, paralel yapı diyorum, terör diyorum, dış mihraklar diyorum... Diyorum da diyorum... Ama eğer teselli olacaksa söyleyeyim: Bu durumdaki tek ülke değiliz.
Tekrar tekrar Türkiye’yle birlikte, ifade özgürlüğü konusunda en kötü sınav veren ülkeler arasında Çin, Eritrea, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan, Pakistan ve Bangladeş de var... Listeye bakınca insanın içi acıyor, içi kanıyor... Artık konuşmak istemiyorsunuz... Sizi köşenizde üzgün gören biri, İsviçreli bir yazar, Alix Parodi yanınıza yaklaşıyor...“Biliyor musunuz” diyor, “benim dedem Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da laiklik üzerine Atatürk’le birlikte çalışmıştı.” Ve başlıyor size kendi Türkiye’sini anlatmaya...“Atatürk’ün dedeme yazdığı o iki mektup en büyük hazinem” diye bitiriyor konuşmasını...
Bir başka güzel anı: Bu yıl Gazeteciler Cemiyeti’nin verdiği Basın Özgürlük Ödülleri’nden biri de Uluslararası PEN’eydi. Kongreye katılan PEN Türkiye Yönetim Kurulu’ndan Tülin Dursun, Halil İbrahim Özcan, Tarık Günersel ve ben BaşkanJennifer Clement’e ödülü getirip verdiğimizde salon alkıştan inliyordu.
Boş sandalyeler
PEN , biliyorsunuz edebiyatı yüceltmek kadar, ifade özgürlüğünü de savunmak zorunda. Bu nedenle her yıl kongrede hapisteki yazarlar için gerek kongre salonunda gerek kongrenin yapıldığı kentin ana meydanında boş sandalyeler duruyor... Bu yıl dört boş sandalye var: Biri Mısır’da hapis yatan şair Amet Naji... Biri Çin’de hapsedilen yayıncı Guy Minhal. Biri İsrail’de hapsedilen Filistinli yazar Dareen Tatour ve biri de İstanbul Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan Aslı Erdoğan... Aslı Erdoğan için konan boş sandalyede ben hep aynı koğuşu paylaşan iki kişiyi görüyorum. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ı ama onlarla birlikte hapiste olan adını bildiğimiz ya da bilmediğimiz nice gazeteci ve yazarı...
Edebiyatla köprüler kurmak
Bu yılki PEN kongresinin teması “Edebiyatla köprüler kurmak”... Yazar hakları, çeviri ve yayıncılık sorunları, edebiyatın yaygınlaştırılması, dil hegemonyalarının kırılması; yeni yetişen yazarlara yeni kapılar açmak... Ortak tasarılar... Nitelikli edebiyatı yaygınlaştırmak... Bunların hepsi tartışma konuları... Kongre devam ediyor ve bakalım daha ne sürprizler var...
Şimdilik gördüğüm kadarıyla dünyada köprüler edebiyatla değil; daha çok acılarla kuruluyor...
CUMHURİYET 29 Eylül 2016
Dünyanın tüm kalemşorları birleşin! Zeynep Oral
“Elimde tuttuğum bu kalem, minicik, zayıf ve zararsız görünüyor değil mi! Ceketimin cebinde taşıdığım yoldaşım, dostum bu!” Dünya Yazarlar Birliği PEN’in 82. Kongresi’nde konuk yazarı dinliyoruz. Daha ilk tümceden bunun farklı bir konuşma olacağı belliydi. Nitekim öyle de oldu. Bu yılın sürpriz konuk yazarının Can Dündar olduğunu öğrendiğimizde, İspanya’nın özerk bölgesi Galiçya’da kongremiz başlamıştı bile...
Siz, bu yazıyı okuduğunuzda, dünya yazarlarının bir araya geldiği kongre sona ermiş olacak.
Bir hafta boyunca Türkiye’den uzakta, ama sabahtan akşama dünyanın her ülkesinden gelmiş edebiyat insanlarıyla Türkiye’yi konuşarak, sorulara yanıt aramaya çalışarak geçirdik... Uluslararası PEN kongreleri her yıl yapılıyor. Ancak ilk kez bir ülke, bir kongrenin odağına bunca güçlü bir şekilde yerleşiyordu... Türkiye’de ne olup bittiğini anlamakta dünya yazarları zorlanıyordu.
Can Dündar ve kalemi
Tüm kongre kulak kesilmiş Can Dündar’ı dinliyordu. Tüm gözler konuşması boyunca elinde tuttuğu kurşunkaleme odaklanmıştı. PEN, yani kuruluşa adını veren Poets (şairler) Essayists (deneme, makale) Novelists (roman yazarları)... Sözcüklerin baş harflerinin bir araya gelmesi PEN, KALEM kelimesini oluşturuyor...
Can Dündar kalemle ilişkisini anlatıyor: “... Kalem yüzünden yargılandım, hapse girdim, kurşunlandım. Ama bir gün olsun vazgeçmedim ondan... Ona ihanet etmedim... Türkiye’de, PEN-kalem kullanmanın hele onu halktan yana kullanmanın ağır bedelleri vardır... Ama tarihimiz boyunca hiçbir zaman Türkiye’deki hapishaneler bu kadar çok kalem kullanıcısını ağırlamamıştı...” Can Dündar “kırılan kalemlerin” başka kalemlerin cesaretini nasıl kırdığını ve onları suskunluğa mahkûm ettiğini anlatırken bir yandan da Türkiye’de direnen kalemlerin de olduğunu, cesaretle gerçekleri dile getirmekten vazgeçmediklerini söyleyip onlara teşekkür etti. Konuşmasını Çetin Altan, sonra onun oğlu Ahmet Altan örneği ile bitirirken, Ahmet Altan’ın kızını bekleyen geleceği sorguluyordu. “Çünkü o da çileli PEN kalem ailesinin bir üyesiydi ve bir gün sıranın kendisine geleceğini biliyordu...”
Suç aleti kalem
Kuşaktan kuşağa geçen bir suç aletiydi bu KALEM - PEN... “Cebimizdeki bu suç aletimiz, idam hükmümüz... İşin güzel yanı şu ki PEN’i kıranlar, tutuklayanlar, tarihin çöplüğüne atılıyor. Kalem ile gerçekleri yazanları ise okuyor,alkışlıyor, yüceltiyoruz. Kalem, kendisine ihanet etmeyenleri ödüllendiriyor.”
Can Dündar, kalem-PEN sözcüğü etrafına örülmüş konuşmasını hapisteki tüm yazarların selamıyla ve “Kalemlerinizin mürekkebi hiç bitmesin” diye bitirirken tüm kongre ayağa kalkmış onu alkışlıyordu... Alkışlar dinmek bitmedi.
Uluslararası PEN’in Başkan Yardımcısı Eugene Schoulgin’in yönettiği “Türkiye Paneli”nin diğer konuşmacıları, Sascha Feuchert (Alman PEN’i); Berivan Dosky(Kürt PEN’i) ve bendim... Soruların ardı gelmiyordu: Dilek Dündar’ın el konulan pasaportu aracılığıyla rehin tutulması... Cumhurbaşkanı’nın “OHAL’in uzatılması Türkiye yararınadır, belki 12 ay da yetmez” sözleri... Kürtçe yayın yapan çocuklara yönelik Zarok televizyonunun ve daha nicelerinin kapatılması... Batı’nın birçok hükümetinin mülteci akını korkusuyla Türkiye’de olup biten her şeye göz yummaları... Delilsiz tutuklananlar, gözaltına alınanlar, açığa alınanlar... Barış istiyoruz dedikleri için işkencelere maruz kalan akademisyenler...
Her PEN kongresinde olduğu gibi bu kez de farklı düşüncelerden, görüşlerden, inançlardan dünya yazarları bir araya gelmişlerdi. Tüm farklılıklara karşın aynı tümce, aynı düşünceyi paylaşıyorlardı:
“Dünyanın tüm kalemşorları birleşin! Savaşlara karşın barış için birleşin! Baskıya, zulme karşın ifade özgürlüğü için birleşin. Dünyanın her neresi için olursa olsun...” Lorca’nın yeğeni bizlerle
Kongre günlerimizin bir sürprizi de Lorca’nın yeğeni Laura Garcia Lorca’nın gelip bizlerle konuşmasıydı... Genç kadın Libertad (Özgürlük) başlıklı çağdaş sanat sergisini açarken şairlerin tarih boyunca karşılaştıkları güçlüklere, baskıya, zulme ve işkenceye karşın; hapisle, ölümle cezalandırıldıklarında bile yaşamaya devam ettiklerini vurguluyordu.
Sergideki en ilginç çalışmalardan biri ise Orhan Pamuk’un İstanbul ve İstanbul Boğazı’na odaklanan albümüydü.
İşte bir PEN Kongresi daha böyle geçti.
Cumhuriyet 02 Ekim 2016
82. PEN Kongresi Tarık Günersel
95 yaşına varan Dünya Yazarlar Birliği PEN’in 82. Kongresi İspanya’nın Galisya Özerk Bölgesi’nde, Galisya PEN Merkezi’nin evsahipliğiyle Ourense kentinde yapıldı. Uluslararası Başkan Jennifer Clement ile Galisya PEN Başkanı Luis Gonzalez Tosar’ın açış konuşmaları üç genç kadın komedyenin parlak skeçleri ve müzik eşliğinde sunuldu. Kongrede laiklik ile cinsiyet eşitliği sık vurgulanan temel değerler arasında yer aldı. Yeni kurulan Togo PEN Merkezi’nin alkışlarla onaylanışı ve katılışı ile seksene yakın PEN merkezi temsil edildi; PEN Türkiye’den Zeynep Oral, Halil İbrahim Özcan, Tülin Dursun ve ben katıldık.
26 Eylül-1 Ekim günlerinde uygulanan programda PEN Uluslararası YK toplantısı, komite ve bölge toplantıları, Temsilciler Meclisi çalışmaları, paneller, edebiyat etkinlikleri, tiyatro gösterileri ve kültür gezileri vardı.
Snowden bağlamında ABD, ifade özgürlüğü sorunları bakımından ise Çin, Eritre, İran, İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye eleştirildi. “Boş İskemle” dayanışma mesajı için, Aslı Erdoğan dünyadan seçilen dört yazar arasındaydı. Türkiye konulu panelde PEN Uluslararası Başkan Yardımcısı Eugene Schoulgin, davet edilen Can Dündar, PEN Türkiye Başkanı Zeynep Oral, Kürt PEN Eşbaşkanı Berivan Dosky ve Alman PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Sascha Feuchert yer aldı.
Altı yıllık emeklerinden sonra görevi sona eren Japon PEN üyesi Hori Takeaki Uluslararası Başkan Yardımcıları arasına katıldı; yeni Uluslararası Sekreter Eston şair Katlin Kaldmaa oldu. On kişilik Uluslararası Yönetim Kurulu’ndaki üç yer için altı aday vardı; Norveç PEN’den Anders Heger, Sierra Leone PEN’den Mohamed Sheriff ve Myanmar PEN’den Ma Thida seçildi. Barış Komitesi Uluslararası Başkanı Sloven yazar ve çevirmen Marjan Strojan oldu; sağlık nedeniyle katılamadığı için Barış Komitesi çalışması Edvard Kovac öncülüğünde yapıldı.
Portekiz’in Braga kenti gezildi, son gün ise Galisya’nın başkenti Santiego’ya gidildi, özerk bölgenin parlamentosu ziyaret edildi. 1 Ekim akşamı düzenlenen veda etkinliğinde on yıl önce öldürülen Rus gazeteci ve insan hakları savunucusu Anna Politovskaya anıldı. Enerjiler kâh keder ve gözyaşı ile, kâh sevinç ve dans ile buluştu: coşku mücadelenin parçasıdır.
Dünya yazarlarının tanışma, tartışma ve dayanışma platormu olan PEN 95 yaşında; 102 ülkede 150 merkezi ve 30 bin üyesi olan bir federasyon. Dünya barışına katkı amaçlayan PEN ifade özgürlüğünü savunur, şiddete karşıdır. 83.Kongre’nin Galiçya’da yapılmasını isteyen Ukrayna PEN Merkezi “Galisya’dan Galiçya’ya” sloganını önerdi. Umarım önümüzdeki yıllarda ülkemiz demokratik bir ortama kavuşur, böylece dünya yazarlarını biz de ağırlayabiliriz.
Uluslararası PEN 82. Dünya Kongresi'nden İzlenimler
Dünyaya Türkiye’yi anlatmanın dayanılmaz ağırlığı...
Zeynep Oral
Üç günden beri, Dünya Yazarlar Birliği PEN’in 82. Kongresi’ndeyim... İspanya’nın özerk bölgesi Galiçya’da. Ourense kentinde... Kent muhteşem. Romalılardan günümüze yüzyılların izini taşıyan sokaklar, asırlık çınarlar, kenti çevreleyen nehir, bin yıllık taş köprüler... Hava güzel, hayat güzel, güneşli sokaklarda güler yüzlü insanlar güzel...
Gel gelelim kapalı dev kültür merkezinin, kapalı bir salonunda söylenenler, konuşulanlar yüreğimi kapadıkça kapatıyor... Benim güzel vatanım
Her şeyden önce Türkiye’den geldiğinizi duyanlar yüzünüze korku ve dehşetle açılmış gözlerle bakıyorlar... Kimi, kendini tutamayıp “O cehennemden nasıl kaçabildin?” diye soruyor... “Durun! Ne cehennemi, ne kaçması! Orası benim güzel vatanım!” diye isyan ediyorum. Eyy siz cahiller diye başlıyorum anlatmaya: Hep bildiğiniz şeyleri anlatıyorum: 15 Temmuz. Darbe girişimi! Köprüye tanklar. Meclis’e bombalar. Paralel yapı. Halkın sahip çıktığı demokrasi... OHAL...
Anlatıyorum, anlatıyorum... Soluk almak için sustuğumda onlar başlıyor: Dünyadaki ifade özgürlüğündeki yerimiz. (180 ülke arasında 154.)... Sonra Aslı Erdoğan,Necmiye Alpay diye başlayıp sayıları 70-90 arasında değişen hapisteki yazarlar, gazeteciler... Barışa destek veren akademisyenler... Yargısız, iddianamesiz, delilsiz, binlerce gözaltı... Binlerce tutuklu... İhbar mektuplarıyla, iftirayla işlerinden çıkarılan, açığa alınan yüz binlerce öğretmen, hâkim, savcı, polis, memur... En ‘kötüler’ arasındayız
Tanrım dünya amma da küçüldü, herkes her şeyi biliyor! Yeniden anlatıyorum, paralel yapı diyorum, terör diyorum, dış mihraklar diyorum... Diyorum da diyorum... Ama eğer teselli olacaksa söyleyeyim: Bu durumdaki tek ülke değiliz.
Tekrar tekrar Türkiye’yle birlikte, ifade özgürlüğü konusunda en kötü sınav veren ülkeler arasında Çin, Eritrea, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan, Pakistan ve Bangladeş de var... Listeye bakınca insanın içi acıyor, içi kanıyor... Artık konuşmak istemiyorsunuz... Sizi köşenizde üzgün gören biri, İsviçreli bir yazar, Alix Parodi yanınıza yaklaşıyor...“Biliyor musunuz” diyor, “benim dedem Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da laiklik üzerine Atatürk’le birlikte çalışmıştı.” Ve başlıyor size kendi Türkiye’sini anlatmaya...“Atatürk’ün dedeme yazdığı o iki mektup en büyük hazinem” diye bitiriyor konuşmasını...
Bir başka güzel anı: Bu yıl Gazeteciler Cemiyeti’nin verdiği Basın Özgürlük Ödülleri’nden biri de Uluslararası PEN’eydi. Kongreye katılan PEN Türkiye Yönetim Kurulu’ndan Tülin Dursun, Halil İbrahim Özcan, Tarık Günersel ve ben BaşkanJennifer Clement’e ödülü getirip verdiğimizde salon alkıştan inliyordu.
Boş sandalyeler
PEN , biliyorsunuz edebiyatı yüceltmek kadar, ifade özgürlüğünü de savunmak zorunda. Bu nedenle her yıl kongrede hapisteki yazarlar için gerek kongre salonunda gerek kongrenin yapıldığı kentin ana meydanında boş sandalyeler duruyor... Bu yıl dört boş sandalye var: Biri Mısır’da hapis yatan şair Amet Naji... Biri Çin’de hapsedilen yayıncı Guy Minhal. Biri İsrail’de hapsedilen Filistinli yazar Dareen Tatour ve biri de İstanbul Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan Aslı Erdoğan... Aslı Erdoğan için konan boş sandalyede ben hep aynı koğuşu paylaşan iki kişiyi görüyorum. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ı ama onlarla birlikte hapiste olan adını bildiğimiz ya da bilmediğimiz nice gazeteci ve yazarı...
Edebiyatla köprüler kurmak
Bu yılki PEN kongresinin teması “Edebiyatla köprüler kurmak”... Yazar hakları, çeviri ve yayıncılık sorunları, edebiyatın yaygınlaştırılması, dil hegemonyalarının kırılması; yeni yetişen yazarlara yeni kapılar açmak... Ortak tasarılar... Nitelikli edebiyatı yaygınlaştırmak... Bunların hepsi tartışma konuları... Kongre devam ediyor ve bakalım daha ne sürprizler var...
Şimdilik gördüğüm kadarıyla dünyada köprüler edebiyatla değil; daha çok acılarla kuruluyor...
CUMHURİYET 29 Eylül 2016
Dünyanın tüm kalemşorları birleşin!
Zeynep Oral
“Elimde tuttuğum bu kalem, minicik, zayıf ve zararsız görünüyor değil mi! Ceketimin cebinde taşıdığım yoldaşım, dostum bu!” Dünya Yazarlar Birliği PEN’in 82. Kongresi’nde konuk yazarı dinliyoruz. Daha ilk tümceden bunun farklı bir konuşma olacağı belliydi. Nitekim öyle de oldu. Bu yılın sürpriz konuk yazarının Can Dündar olduğunu öğrendiğimizde, İspanya’nın özerk bölgesi Galiçya’da kongremiz başlamıştı bile...
Siz, bu yazıyı okuduğunuzda, dünya yazarlarının bir araya geldiği kongre sona ermiş olacak.
Bir hafta boyunca Türkiye’den uzakta, ama sabahtan akşama dünyanın her ülkesinden gelmiş edebiyat insanlarıyla Türkiye’yi konuşarak, sorulara yanıt aramaya çalışarak geçirdik... Uluslararası PEN kongreleri her yıl yapılıyor. Ancak ilk kez bir ülke, bir kongrenin odağına bunca güçlü bir şekilde yerleşiyordu... Türkiye’de ne olup bittiğini anlamakta dünya yazarları zorlanıyordu.
Can Dündar ve kalemi
Tüm kongre kulak kesilmiş Can Dündar’ı dinliyordu. Tüm gözler konuşması boyunca elinde tuttuğu kurşunkaleme odaklanmıştı. PEN, yani kuruluşa adını veren Poets (şairler) Essayists (deneme, makale) Novelists (roman yazarları)... Sözcüklerin baş harflerinin bir araya gelmesi PEN, KALEM kelimesini oluşturuyor...
Can Dündar kalemle ilişkisini anlatıyor: “... Kalem yüzünden yargılandım, hapse girdim, kurşunlandım. Ama bir gün olsun vazgeçmedim ondan... Ona ihanet etmedim... Türkiye’de, PEN-kalem kullanmanın hele onu halktan yana kullanmanın ağır bedelleri vardır... Ama tarihimiz boyunca hiçbir zaman Türkiye’deki hapishaneler bu kadar çok kalem kullanıcısını ağırlamamıştı...” Can Dündar “kırılan kalemlerin” başka kalemlerin cesaretini nasıl kırdığını ve onları suskunluğa mahkûm ettiğini anlatırken bir yandan da Türkiye’de direnen kalemlerin de olduğunu, cesaretle gerçekleri dile getirmekten vazgeçmediklerini söyleyip onlara teşekkür etti. Konuşmasını Çetin Altan, sonra onun oğlu Ahmet Altan örneği ile bitirirken, Ahmet Altan’ın kızını bekleyen geleceği sorguluyordu. “Çünkü o da çileli PEN kalem ailesinin bir üyesiydi ve bir gün sıranın kendisine geleceğini biliyordu...”
Suç aleti kalem
Kuşaktan kuşağa geçen bir suç aletiydi bu KALEM - PEN... “Cebimizdeki bu suç aletimiz, idam hükmümüz... İşin güzel yanı şu ki PEN’i kıranlar, tutuklayanlar, tarihin çöplüğüne atılıyor. Kalem ile gerçekleri yazanları ise okuyor,alkışlıyor, yüceltiyoruz. Kalem, kendisine ihanet etmeyenleri ödüllendiriyor.”
Can Dündar, kalem-PEN sözcüğü etrafına örülmüş konuşmasını hapisteki tüm yazarların selamıyla ve “Kalemlerinizin mürekkebi hiç bitmesin” diye bitirirken tüm kongre ayağa kalkmış onu alkışlıyordu... Alkışlar dinmek bitmedi.
Uluslararası PEN’in Başkan Yardımcısı Eugene Schoulgin’in yönettiği “Türkiye Paneli”nin diğer konuşmacıları, Sascha Feuchert (Alman PEN’i); Berivan Dosky(Kürt PEN’i) ve bendim... Soruların ardı gelmiyordu: Dilek Dündar’ın el konulan pasaportu aracılığıyla rehin tutulması... Cumhurbaşkanı’nın “OHAL’in uzatılması Türkiye yararınadır, belki 12 ay da yetmez” sözleri... Kürtçe yayın yapan çocuklara yönelik Zarok televizyonunun ve daha nicelerinin kapatılması... Batı’nın birçok hükümetinin mülteci akını korkusuyla Türkiye’de olup biten her şeye göz yummaları... Delilsiz tutuklananlar, gözaltına alınanlar, açığa alınanlar... Barış istiyoruz dedikleri için işkencelere maruz kalan akademisyenler...
Her PEN kongresinde olduğu gibi bu kez de farklı düşüncelerden, görüşlerden, inançlardan dünya yazarları bir araya gelmişlerdi. Tüm farklılıklara karşın aynı tümce, aynı düşünceyi paylaşıyorlardı:
“Dünyanın tüm kalemşorları birleşin! Savaşlara karşın barış için birleşin! Baskıya, zulme karşın ifade özgürlüğü için birleşin. Dünyanın her neresi için olursa olsun...” Lorca’nın yeğeni bizlerle
Kongre günlerimizin bir sürprizi de Lorca’nın yeğeni Laura Garcia Lorca’nın gelip bizlerle konuşmasıydı... Genç kadın Libertad (Özgürlük) başlıklı çağdaş sanat sergisini açarken şairlerin tarih boyunca karşılaştıkları güçlüklere, baskıya, zulme ve işkenceye karşın; hapisle, ölümle cezalandırıldıklarında bile yaşamaya devam ettiklerini vurguluyordu.
Sergideki en ilginç çalışmalardan biri ise Orhan Pamuk’un İstanbul ve İstanbul Boğazı’na odaklanan albümüydü.
İşte bir PEN Kongresi daha böyle geçti.
Cumhuriyet 02 Ekim 2016
82. PEN Kongresi
Tarık Günersel
95 yaşına varan Dünya Yazarlar Birliği PEN’in 82. Kongresi İspanya’nın Galisya Özerk Bölgesi’nde, Galisya PEN Merkezi’nin evsahipliğiyle Ourense kentinde yapıldı. Uluslararası Başkan Jennifer Clement ile Galisya PEN Başkanı Luis Gonzalez Tosar’ın açış konuşmaları üç genç kadın komedyenin parlak skeçleri ve müzik eşliğinde sunuldu. Kongrede laiklik ile cinsiyet eşitliği sık vurgulanan temel değerler arasında yer aldı. Yeni kurulan Togo PEN Merkezi’nin alkışlarla onaylanışı ve katılışı ile seksene yakın PEN merkezi temsil edildi; PEN Türkiye’den Zeynep Oral, Halil İbrahim Özcan, Tülin Dursun ve ben katıldık.
26 Eylül-1 Ekim günlerinde uygulanan programda PEN Uluslararası YK toplantısı, komite ve bölge toplantıları, Temsilciler Meclisi çalışmaları, paneller, edebiyat etkinlikleri, tiyatro gösterileri ve kültür gezileri vardı.
Snowden bağlamında ABD, ifade özgürlüğü sorunları bakımından ise Çin, Eritre, İran, İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye eleştirildi. “Boş İskemle” dayanışma mesajı için, Aslı Erdoğan dünyadan seçilen dört yazar arasındaydı. Türkiye konulu panelde PEN Uluslararası Başkan Yardımcısı Eugene Schoulgin, davet edilen Can Dündar, PEN Türkiye Başkanı Zeynep Oral, Kürt PEN Eşbaşkanı Berivan Dosky ve Alman PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Sascha Feuchert yer aldı.
Altı yıllık emeklerinden sonra görevi sona eren Japon PEN üyesi Hori Takeaki Uluslararası Başkan Yardımcıları arasına katıldı; yeni Uluslararası Sekreter Eston şair Katlin Kaldmaa oldu. On kişilik Uluslararası Yönetim Kurulu’ndaki üç yer için altı aday vardı; Norveç PEN’den Anders Heger, Sierra Leone PEN’den Mohamed Sheriff ve Myanmar PEN’den Ma Thida seçildi. Barış Komitesi Uluslararası Başkanı Sloven yazar ve çevirmen Marjan Strojan oldu; sağlık nedeniyle katılamadığı için Barış Komitesi çalışması Edvard Kovac öncülüğünde yapıldı.
Portekiz’in Braga kenti gezildi, son gün ise Galisya’nın başkenti Santiego’ya gidildi, özerk bölgenin parlamentosu ziyaret edildi. 1 Ekim akşamı düzenlenen veda etkinliğinde on yıl önce öldürülen Rus gazeteci ve insan hakları savunucusu Anna Politovskaya anıldı. Enerjiler kâh keder ve gözyaşı ile, kâh sevinç ve dans ile buluştu: coşku mücadelenin parçasıdır.
Dünya yazarlarının tanışma, tartışma ve dayanışma platormu olan PEN 95 yaşında; 102 ülkede 150 merkezi ve 30 bin üyesi olan bir federasyon. Dünya barışına katkı amaçlayan PEN ifade özgürlüğünü savunur, şiddete karşıdır. 83.Kongre’nin Galiçya’da yapılmasını isteyen Ukrayna PEN Merkezi “Galisya’dan Galiçya’ya” sloganını önerdi. Umarım önümüzdeki yıllarda ülkemiz demokratik bir ortama kavuşur, böylece dünya yazarlarını biz de ağırlayabiliriz.
BirGün- 05.10.2016