"Kadın Yazarlar ve Sansür” Konulu Seminer... Ve İzlenimler
9Eylül2007,Pazar
Finlandiya Kadın Komitesi başkanı Rita Dahl’ın ve ekibinin gerçekleştirdiği “Kadın Yazarlar ve Sansür” başlıklı iki günlük bir seminerdi Helsinki’deki. Ağırlıklı olarak Orta Asya yazar-yayıncı-editör ve sinemacıların katılımının olduğu seminerde Malawili yazar Veronica Meale, Çinli yazar Yukiko Chino ve özellikle de Mısırlı yazarlar Ekbal Baraka ve Hala El Badry’nin katılımları toplantıya ayrı bir anlam kazandırdı. İslam, kadın, ulus, resmi tarih kavramları ve kavramlar arasında dolaşan fikirler arasında Baraka’nın bana yönelttiği “Tüm bu kargaşada biz kimiz?” sorusuna “Böylesi sınırlar olduğu müddetçe biz yazarlar aslında yokuz,” yanıtını vermekten kendimi alamadım.
Fin milletvekili Heidi Hautala, yazar Asta Piiroinen ve şair Rita Dahl’ın Avrupa Birliği üyesi bir ülke olan Finlandiya’da karşılaştıkları günlük ve yaşamsal sorunların tam manasıyla ekonomiyle çözülemeyeceğine dair verdikleri ipuçları yolumuzun ne denli çetrefil olduğunu hatırlatması bakımından ilginçti. Ekonominin düze çıkması, hak ve özgürlüklerin çizdiği yolda tümden “bağımsız” olmanız anlamına gelmeyebilirdi.
Öte yandan Kırgızistan ve Kazakistan’ın Rusya’dan ayrıldıktan sonra yaşadıkları toplumsal ve politik sapmaların kültür hayatına birebir yansıdığını görmek gerçekten üzücüydü. Dünyadaki totaliter rejimlerin ifade tutsaklığını en büyük kazanım olarak görmelerine bir kez daha şaşırdık. Ancak yaşanan başka bir gerçek daha vardı Kırgızistan ve Kazakistan özelinden başlayıp dünya skalasına denk düşürebileceğimiz. Bunun da adı küreselleşmeydi, hiç kuşkusuz. Kırgız şair, yönetmen Dalmira Tilepbergonava’nın hem filmlerinde hem de yaptığı konuşmada bunun izlerini görmek mümkündü. Tilepbergonava’ya göre yazının değeri sermaye piyasasına kaptırılmıştı ve yazarın gerçek sesi ekonomik güçler tarafından yok sayılmaktaydı. Benzeri bir durum Kazakistan’daki Knigolyup dergisinin genel yayın yönetmeni olan Bahtinisa Abdurehim’in söylediklerinin ana fikrinde de belirgindi: Piyasa, edebiyatı ve kültür hayatını belirliyor. Besbelli ki yaşamlarımızı kuşatan en büyük sansürlerden biriydi bu.
Türkiye’deki 301. maddeyi ve ifade özgürlüğüne getirilen darboğazı tartıştığım bu toplantıda “özgürlüğü aramak yeni tutsaklıklar yaratmasın” ana fikrinin etrafında dolaştım.
Konu sansür olmasına karşın insan ilişkilerine yansıyan sansürü konuşmadık. Ne derseniz deyin hep karşı taraftaki insanın dünya görüşü ve hayata bakışı neyse öyle algılandığınız bir dünyadaydık aslında. Ancak buna karşın iktidarın, kadın-erkek ilişkilerinin, kültür emperyalizminin ülkeler ve insanlar arasındaki gerginliğine değinen çok önemli konuşmalar yapıldı Helsinki’de.
Helsinki Türkiye’ye oranla soğuktu. Ama ben sımsıcak, hararetli hislerle döndüm oradan. Kendi kentimin yorgun siluetinde aynı coşkuyu bulabileceğimin nedensiz hayaliyle.
"Kadın Yazarlar ve Sansür” Konulu Seminer... Ve İzlenimler
Finlandiya Kadın Komitesi başkanı Rita Dahl’ın ve ekibinin gerçekleştirdiği “Kadın Yazarlar ve Sansür” başlıklı iki günlük bir seminerdi Helsinki’deki. Ağırlıklı olarak Orta Asya yazar-yayıncı-editör ve sinemacıların katılımının olduğu seminerde Malawili yazar Veronica Meale, Çinli yazar Yukiko Chino ve özellikle de Mısırlı yazarlar Ekbal Baraka ve Hala El Badry’nin katılımları toplantıya ayrı bir anlam kazandırdı. İslam, kadın, ulus, resmi tarih kavramları ve kavramlar arasında dolaşan fikirler arasında Baraka’nın bana yönelttiği “Tüm bu kargaşada biz kimiz?” sorusuna “Böylesi sınırlar olduğu müddetçe biz yazarlar aslında yokuz,” yanıtını vermekten kendimi alamadım.
Fin milletvekili Heidi Hautala, yazar Asta Piiroinen ve şair Rita Dahl’ın Avrupa Birliği üyesi bir ülke olan Finlandiya’da karşılaştıkları günlük ve yaşamsal sorunların tam manasıyla ekonomiyle çözülemeyeceğine dair verdikleri ipuçları yolumuzun ne denli çetrefil olduğunu hatırlatması bakımından ilginçti. Ekonominin düze çıkması, hak ve özgürlüklerin çizdiği yolda tümden “bağımsız” olmanız anlamına gelmeyebilirdi.
Öte yandan Kırgızistan ve Kazakistan’ın Rusya’dan ayrıldıktan sonra yaşadıkları toplumsal ve politik sapmaların kültür hayatına birebir yansıdığını görmek gerçekten üzücüydü. Dünyadaki totaliter rejimlerin ifade tutsaklığını en büyük kazanım olarak görmelerine bir kez daha şaşırdık. Ancak yaşanan başka bir gerçek daha vardı Kırgızistan ve Kazakistan özelinden başlayıp dünya skalasına denk düşürebileceğimiz. Bunun da adı küreselleşmeydi, hiç kuşkusuz. Kırgız şair, yönetmen Dalmira Tilepbergonava’nın hem filmlerinde hem de yaptığı konuşmada bunun izlerini görmek mümkündü. Tilepbergonava’ya göre yazının değeri sermaye piyasasına kaptırılmıştı ve yazarın gerçek sesi ekonomik güçler tarafından yok sayılmaktaydı. Benzeri bir durum Kazakistan’daki Knigolyup dergisinin genel yayın yönetmeni olan Bahtinisa Abdurehim’in söylediklerinin ana fikrinde de belirgindi: Piyasa, edebiyatı ve kültür hayatını belirliyor. Besbelli ki yaşamlarımızı kuşatan en büyük sansürlerden biriydi bu.
Türkiye’deki 301. maddeyi ve ifade özgürlüğüne getirilen darboğazı tartıştığım bu toplantıda “özgürlüğü aramak yeni tutsaklıklar yaratmasın” ana fikrinin etrafında dolaştım.
Konu sansür olmasına karşın insan ilişkilerine yansıyan sansürü konuşmadık. Ne derseniz deyin hep karşı taraftaki insanın dünya görüşü ve hayata bakışı neyse öyle algılandığınız bir dünyadaydık aslında. Ancak buna karşın iktidarın, kadın-erkek ilişkilerinin, kültür emperyalizminin ülkeler ve insanlar arasındaki gerginliğine değinen çok önemli konuşmalar yapıldı Helsinki’de.
Helsinki Türkiye’ye oranla soğuktu. Ama ben sımsıcak, hararetli hislerle döndüm oradan. Kendi kentimin yorgun siluetinde aynı coşkuyu bulabileceğimin nedensiz hayaliyle.
Müge İplikçi
PEN Türkiye Kadın Yazarlar Komitesi Başkanı