Gazeteci, yazar Umur Hozatlı, Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan “Gıcık Adamlar!” ve “İyi Baba İş Başı Yaptı!” başlıklı iki yazısı nedeniyle TCK'nin 301. maddesi gereğince iki dava açılmıştı. Umur Hozatlı 301’in 2 ve 3. bendlerine göre 6 ay ceza almış bulunmaktadır.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu olarak “düşünce ve ifade özgürlüğü”nü savunan Umur Hozatlı’nın cezalandırılmasını protesto ediyoruz.
Eylül 2006’da başta Atılım gazetesi ve Özgür Radyo olmak üzere çok sayıda yasal kuruma yapılan TMY saldırısında tutuklanan gazeteci ve yazarları konu alan, 11 Kasım 2006’da Özgür Gündem’de yayımlanan "Gıcık Adamlar!" başlıklı davalık yazıyı bilginize sunuyoruz.
Tutuklu Gazetecilere Özgürlük!
Gıcık adamlar!..
UMUR HOZATLI
Adamlar polis. Görevleri, halkın huzur ve güvenini sağlamak. Ama çıkıp Türkiye’de “delikanlı” bir anket yapıp sonuçlarına bakarsanız, halkın “delikanlı” çoğunluğunun polisten şikayetçi olduğunu görürsünüz.
Bu anketi günlük yaşamınızdaki karşılaşmalar ve sohbetlerde bile yapabilirsiniz; kimse güvenmez, şikayet oranı yüksek çıkar.
Çünkü Türk polis teşkilatı, polis mantalitesi içinde çalışmayan, masum ya da suçlu ayrımı yapmadan etrafına korku salmaya çalışan, görevini kişisel çıkarları üzerine kuran yaklaşımlarıyla “ün” yapmış bir teşkilattır.
Ve Türk polisi, savcı ve hakim işbirliğiyle “terörist” yaratan bir teşkilat olarak çalışıyor. Onların bazı “icraat”larını görünce şöyle düşünüyorum: Adamların canı sıkılıyor, kendi ideolojilerine ters buldukları, “gıcık” oldukları kişi ve çevreleri tespit edip kafa dengi savcı ve hakimlerle işbirliği yaparak, yakaladıklarını “terörist”, “bölücü” ve “yıkıcı” diye içeri atıyorlar.
Hele “hükümet”in yarattığı gayri insani ve gayri hukuki bir yasa filan yürürlüğe girdiğinde hepten azıtıyorlar; “fırsatı bu fırsat” deyip ne kadar “gıcık” oldukları insan varsa peşine düşüyorlar.
Son zamanlardaki “gıcık” icraatları daha ziyade gazetecilere, yazarlara ve habercilere yönelik. Atılım Gazetesi ile Özgür Radyo başta olmak üzere ne kadar muhalif yayın organı varsa basıp, yöneticilerini, çalışanlarını ve yazarlarını, hem de “kılıfına uydurulmuş hukuk” dışı bir şekilde gözaltına alıp çoğunu cezaevine koydular.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu Sözcüsü Necati Abay’ın verdiği bilgiye göre şu anda cezaevlerinde 24 gazeteci bulunuyor. Ve bunların 15’i sadece Eylül ayında 15 gün içinde tutuklandı…
Tutuklamalar, Terörle Mücadele Yasası’nın “en taze ünlü madde”si olan 301’inci maddeye dayandırılıyor. İşin “en hukuki” yanına bakın ki, İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, tutukladığı gazetecilerin dosyalarını 6 ay süreyle gizli tutma kararı alıyor.
Bu, şu anlama geliyor: Tutuklanan gazeteciler, hiçbir “gerçek hukuki” gerekçe gösterilmeden ve mahkemeye çıkarılmadan -kafadan- 6 ay süreyle cezaevinde kalacak ve “isteyen” o gizli dosyalara bu süre içinde istediği “delil”i yaratıp koyabilecek.
Ne güzel değil mi?
Bir laik-demokratik-hukuk ülkesi…
Fakat buradaki “laiklik” kimin işine yarıyor bilmiyorum ama sözünü ettiğim “demokrasi” ve “hukuk” polisin ve “polis kafalı savcı ve hakimler”in işine yarıyor.
Nitekim adamlar, bir “anti demokrasi meydanı” olan “caanım Türkiye’m”in her yanında “Truva Atı” koşturup “Demokles’in Kılıcı”nı sallıyorlar.
Ve bu kılıcın günü geldiğinde kime değeceği belli olmuyor: Bazen bir başbakan adayına, bazen bir eski başbakana, ama ille de sol, demokrat ve sosyalist muhalefete değiyor. İşin doğası böyle çünkü… Yani faşizm, kendisinden olmayan herkesi ve her şeyi yakıp yıkan bir ideolojidir. Hatta kendisinden olup hafiften çizgi dışına çıkan o “kendisinden”i bile yeri geldiğinde fena yakıyor.
Türkiye’nin hiç sönmeyen bu “faşist ateş”inin yakıcı ve yıkıcı huzurunda, cezaevlerine konulmuş tüm gazeteci arkadaşları, bir meslekdaş olarak “haber tadı”nda selamlıyorum.
İsimleri şöyle: İbrahim Çiçek, Sedat Şenoğlu, Füsun Erdoğan, Halil Dinç, Mehmet Güzel, Serdal Işık, Özge Kelekçi, Emin Orhan, Hasan Coşar, Ziya Ulusoy, Bayram Namaz, Suat Kolca, Yaşar Duman, Selahaddin Sumeli, Mahmut Bozdağ, Memik Horuz, Erol Zavar, Hatice Duman, Mustafa Gök, Evrim Dengiz, Nesrin Yazar, Barış Açıkel, Rüştü Demirkaya, Erdinç Özbay.
Bu arkadaşlardan Füsun Erdoğan ile Rüştü Demirkaya’yı şahsen tanırım. Füsun Hanım, başarılı bir radyocu olarak yıllardır Özgür Radyo’yu yönetir ve RTÜK’ün tüm kapatma cezalarına rağmen o radyoyu, her yönüyle gerçek bir radyo tadında bize dinletmeyi başardı. Ve Füsun Hanım’ın diğer arkadaşlarla birlikte en kısa sürede cezaevinden çıkıp radyosunun başına geçerek yine ve yeniden bizimle olacağına inanıyorum.
Ve Rüştü Demirkaya…
Dicle Haber Ajansı’nın Dersim muhabiridir. 2005’in Ağustos ayında, PKK’in alıkoyduğu er Coşkun Kırandi’yi gerilalardan almaya giderken yolda ve o yolun sonundaki gözaltında tanıdım.
Çok genç ve başarılı bir gazeteci. Ve o yaşına rağmen Dersim’de, silahlı devlet güçlerinin önüne koyduğu tüm engellere rağmen yıllardır hep çalıştı, yılmadı, yıldıramadılar ama sonunda Rüştü’nün direnç ve dirayetine dayanamayıp “adi bir komplo”yla cezaevine koydular.
İnanıyorum ki, Rüştü de diğer arkadaşlar gibi en kısa sürede cezaevinden çıkar ve gazeteciliğe devam ederse eğer, yakın bir gelecekte başarısını ikiye katlar.
11 Kasım 2006 Özgür Gündem
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP) 27 Eylül 2007
Yazar Umur Hozatlı 301'den Cezalandırıldı
BASINA VE KAMUOYUNA
Gazeteci, yazar Umur Hozatlı, Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan “Gıcık Adamlar!” ve “İyi Baba İş Başı Yaptı!” başlıklı iki yazısı nedeniyle TCK'nin 301. maddesi gereğince iki dava açılmıştı. Umur Hozatlı 301’in 2 ve 3. bendlerine göre 6 ay ceza almış bulunmaktadır.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu olarak “düşünce ve ifade özgürlüğü”nü savunan Umur Hozatlı’nın cezalandırılmasını protesto ediyoruz.
Eylül 2006’da başta Atılım gazetesi ve Özgür Radyo olmak üzere çok sayıda yasal kuruma yapılan TMY saldırısında tutuklanan gazeteci ve yazarları konu alan, 11 Kasım 2006’da Özgür Gündem’de yayımlanan "Gıcık Adamlar!" başlıklı davalık yazıyı bilginize sunuyoruz.
Tutuklu Gazetecilere Özgürlük!
Gıcık adamlar!..
UMUR HOZATLI
Adamlar polis. Görevleri, halkın huzur ve güvenini sağlamak. Ama çıkıp Türkiye’de “delikanlı” bir anket yapıp sonuçlarına bakarsanız, halkın “delikanlı” çoğunluğunun polisten şikayetçi olduğunu görürsünüz.
Bu anketi günlük yaşamınızdaki karşılaşmalar ve sohbetlerde bile yapabilirsiniz; kimse güvenmez, şikayet oranı yüksek çıkar.
Çünkü Türk polis teşkilatı, polis mantalitesi içinde çalışmayan, masum ya da suçlu ayrımı yapmadan etrafına korku salmaya çalışan, görevini kişisel çıkarları üzerine kuran yaklaşımlarıyla “ün” yapmış bir teşkilattır.
Ve Türk polisi, savcı ve hakim işbirliğiyle “terörist” yaratan bir teşkilat olarak çalışıyor. Onların bazı “icraat”larını görünce şöyle düşünüyorum: Adamların canı sıkılıyor, kendi ideolojilerine ters buldukları, “gıcık” oldukları kişi ve çevreleri tespit edip kafa dengi savcı ve hakimlerle işbirliği yaparak, yakaladıklarını “terörist”, “bölücü” ve “yıkıcı” diye içeri atıyorlar.
Hele “hükümet”in yarattığı gayri insani ve gayri hukuki bir yasa filan yürürlüğe girdiğinde hepten azıtıyorlar; “fırsatı bu fırsat” deyip ne kadar “gıcık” oldukları insan varsa peşine düşüyorlar.
Son zamanlardaki “gıcık” icraatları daha ziyade gazetecilere, yazarlara ve habercilere yönelik. Atılım Gazetesi ile Özgür Radyo başta olmak üzere ne kadar muhalif yayın organı varsa basıp, yöneticilerini, çalışanlarını ve yazarlarını, hem de “kılıfına uydurulmuş hukuk” dışı bir şekilde gözaltına alıp çoğunu cezaevine koydular.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu Sözcüsü Necati Abay’ın verdiği bilgiye göre şu anda cezaevlerinde 24 gazeteci bulunuyor. Ve bunların 15’i sadece Eylül ayında 15 gün içinde tutuklandı…
Tutuklamalar, Terörle Mücadele Yasası’nın “en taze ünlü madde”si olan 301’inci maddeye dayandırılıyor. İşin “en hukuki” yanına bakın ki, İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, tutukladığı gazetecilerin dosyalarını 6 ay süreyle gizli tutma kararı alıyor.
Bu, şu anlama geliyor: Tutuklanan gazeteciler, hiçbir “gerçek hukuki” gerekçe gösterilmeden ve mahkemeye çıkarılmadan -kafadan- 6 ay süreyle cezaevinde kalacak ve “isteyen” o gizli dosyalara bu süre içinde istediği “delil”i yaratıp koyabilecek.
Ne güzel değil mi?
Bir laik-demokratik-hukuk ülkesi…
Fakat buradaki “laiklik” kimin işine yarıyor bilmiyorum ama sözünü ettiğim “demokrasi” ve “hukuk” polisin ve “polis kafalı savcı ve hakimler”in işine yarıyor.
Nitekim adamlar, bir “anti demokrasi meydanı” olan “caanım Türkiye’m”in her yanında “Truva Atı” koşturup “Demokles’in Kılıcı”nı sallıyorlar.
Ve bu kılıcın günü geldiğinde kime değeceği belli olmuyor: Bazen bir başbakan adayına, bazen bir eski başbakana, ama ille de sol, demokrat ve sosyalist muhalefete değiyor. İşin doğası böyle çünkü… Yani faşizm, kendisinden olmayan herkesi ve her şeyi yakıp yıkan bir ideolojidir. Hatta kendisinden olup hafiften çizgi dışına çıkan o “kendisinden”i bile yeri geldiğinde fena yakıyor.
Türkiye’nin hiç sönmeyen bu “faşist ateş”inin yakıcı ve yıkıcı huzurunda, cezaevlerine konulmuş tüm gazeteci arkadaşları, bir meslekdaş olarak “haber tadı”nda selamlıyorum.
İsimleri şöyle: İbrahim Çiçek, Sedat Şenoğlu, Füsun Erdoğan, Halil Dinç, Mehmet Güzel, Serdal Işık, Özge Kelekçi, Emin Orhan, Hasan Coşar, Ziya Ulusoy, Bayram Namaz, Suat Kolca, Yaşar Duman, Selahaddin Sumeli, Mahmut Bozdağ, Memik Horuz, Erol Zavar, Hatice Duman, Mustafa Gök, Evrim Dengiz, Nesrin Yazar, Barış Açıkel, Rüştü Demirkaya, Erdinç Özbay.
Bu arkadaşlardan Füsun Erdoğan ile Rüştü Demirkaya’yı şahsen tanırım. Füsun Hanım, başarılı bir radyocu olarak yıllardır Özgür Radyo’yu yönetir ve RTÜK’ün tüm kapatma cezalarına rağmen o radyoyu, her yönüyle gerçek bir radyo tadında bize dinletmeyi başardı. Ve Füsun Hanım’ın diğer arkadaşlarla birlikte en kısa sürede cezaevinden çıkıp radyosunun başına geçerek yine ve yeniden bizimle olacağına inanıyorum.
Ve Rüştü Demirkaya…
Dicle Haber Ajansı’nın Dersim muhabiridir. 2005’in Ağustos ayında, PKK’in alıkoyduğu er Coşkun Kırandi’yi gerilalardan almaya giderken yolda ve o yolun sonundaki gözaltında tanıdım.
Çok genç ve başarılı bir gazeteci. Ve o yaşına rağmen Dersim’de, silahlı devlet güçlerinin önüne koyduğu tüm engellere rağmen yıllardır hep çalıştı, yılmadı, yıldıramadılar ama sonunda Rüştü’nün direnç ve dirayetine dayanamayıp “adi bir komplo”yla cezaevine koydular.
İnanıyorum ki, Rüştü de diğer arkadaşlar gibi en kısa sürede cezaevinden çıkar ve gazeteciliğe devam ederse eğer, yakın bir gelecekte başarısını ikiye katlar.
11 Kasım 2006 Özgür Gündem
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP) 27 Eylül 2007
İLETİŞİM: Necati ABAY-TGDP Sözcüsü, GSM: 0535 929 75 86, Faks: (0212) 514 68 77 e-posta: tutuklugazeteciler@mynet.com