29 yıl önce, Kahramanmaraş’ta, kayıtlara “Alevi-Sünni çatışması” olarak geçirilen, gerçekte ise “derin devlet” kökenli oluşumlarla ülkücü çetelerin ortak tertibi bir katliam olan Maraş olayları yaşandı. Maraş katliamı, Türkiye’nin 12 Eylül karanlığına sürüklenmesinde “gerekçe” olarak ileri sürülen olaylardandı. Öncesinde ve sonrasında, Elazığ’da, Malatya’da, Çorum’da da “provaları” yapılmıştı.
19 Aralık 1978’de, “sağcı” bir filmin gösterimde olduğu kentteki sinemalardan birine bomba atıldı. “Solcular sinemaya bomba attı” şayiasıyla kışkırtılan insanlar, “solcu” olarak bilinen demokratik kitle örgütlerine ve Alevi mahallelerine saldırdılar. (Sinemaya atılan bombanın, ülkücü Ökkeş Kenger tarafından atıldığı sonradan açığa çıkacaktı. Adı geçen kişi, sonraki yıllarda MHP milletvekili olarak TBMM sıralarında oturdu.) Olaylarda öldürülen iki sol görüşlü öğretmenin cenaze törenleri esnasında, provokatörler gerginliği tırmandırdılar. Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu adlı öğretmenlerin cenaze namazlarının kılınmasına engel oldular. Cenaze törenine katılanların “camileri ateşe verdiği” şayialarıyla Sünni mahalleler galeyana getirildi. 26 Aralık’a kadar devam eden olaylarda, Alevi mahallelerine silahlı, sopalı çeteler tarafından vahşi saldırılar düzenlendi. Çoğu önceden işaretlenmiş olan evler yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Resmi verilere göre ölü sayısı 105 idi, resmi olmayan verilere göre ise ölü sayısı 500’den az değildi; yüzlerce kişi de yaralanmıştı. Katledilen insanlar arasında kundaktaki bebekler de vardı. Çok sayıda kadın da tecavüze uğramıştı…
Olaylar esnasında il emniyet müdürü, Abdülkadir Aksu ve İç İşleri Bakanı da İrfan Özaydınlı idi. Özaydınlı’nın istifasıyla bu göreve sonradan Hasan Fehmi Güneş getirildi. Katliamın ardından, toplam 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Maraş katliamı davası, 1991 yılına kadar sürdü. Toplam 804 kişi hakkında açılan davalarda 29 kişi idam, 7 kişi müebbet, 321 kişiye de değişik hapis cezaları verildi. 1991 yılında çıkarılan şartlı tahliye yasasıyla, ceza alan bütün hükümlüler salıverildi ve Maraş Katliamı Davası kapatıldı…
Ölümünün ardından dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in kişisel arşivinden çıkan ve Ecevit’e MİT tarafından sunulan bir belge, “malumun resmen ilanı” niteliği taşıyordu. Söz konusu belgeye göre “Maraş olayları, MİT içerisindeki MHP eğilimli bir grup ile MHP’nin ortak tertibi” idi. Bizce Maraş Katliamı davasında asıl üzerinde durulması ve açılması gereken dosya budur. Devletin resmi bir kurumunda görev alanlarla bir siyasi partinin militanları, işbirliği yaparak kitlesel bir katliam gerçekleştirmişler, muhtemelen daha yaygın ve kanlı bir Alevi-Sünni çatışması yaratmak istemişlerdir. Üstelik bu bir “iddia” da değildir artık; belgesi vardır…
Türkiye’nin tam, sağlıklı ve işleyen bir demokrasi inşa etmesi ve geleceğine güvenle bakması, açık ki, Maraş Katliamı örneğinde olduğu gibi, “kendi” gerçekleriyle doğrudan yüzleşmeye cesaret etmesiyle mümkün olabilecektir. Her türlü ırkçılığın, bağnazlığın önünü alabilmek ve dolayısıyla kendi renkleriyle, farklılılarıyla barışık bir toplum olabilmenin yolu da, yine, bir demokratik yüzleşme sorunudur. “Sınır ötesi harekatlar” ile gölgelense de şu veya bu ölçüde Kürt sorununda çözüm yollarının tartışıldığı, Alevi açılımının konu edildiği bugünlerde, 1978 Maraş olaylarının sorumlularının açığa çıkarılmasını istiyoruz. Çünkü unutmayalım ki, asıl demokratik açılım ve reform, bu kirli ve karanlık geçmişle yüzleşmekle gerçekleşebilecektir.
Maraş Katliamının Sorumluları Açıklansın
29 yıl önce, Kahramanmaraş’ta, kayıtlara “Alevi-Sünni çatışması” olarak geçirilen, gerçekte ise “derin devlet” kökenli oluşumlarla ülkücü çetelerin ortak tertibi bir katliam olan Maraş olayları yaşandı. Maraş katliamı, Türkiye’nin 12 Eylül karanlığına sürüklenmesinde “gerekçe” olarak ileri sürülen olaylardandı. Öncesinde ve sonrasında, Elazığ’da, Malatya’da, Çorum’da da “provaları” yapılmıştı.
19 Aralık 1978’de, “sağcı” bir filmin gösterimde olduğu kentteki sinemalardan birine bomba atıldı. “Solcular sinemaya bomba attı” şayiasıyla kışkırtılan insanlar, “solcu” olarak bilinen demokratik kitle örgütlerine ve Alevi mahallelerine saldırdılar. (Sinemaya atılan bombanın, ülkücü Ökkeş Kenger tarafından atıldığı sonradan açığa çıkacaktı. Adı geçen kişi, sonraki yıllarda MHP milletvekili olarak TBMM sıralarında oturdu.) Olaylarda öldürülen iki sol görüşlü öğretmenin cenaze törenleri esnasında, provokatörler gerginliği tırmandırdılar. Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu adlı öğretmenlerin cenaze namazlarının kılınmasına engel oldular. Cenaze törenine katılanların “camileri ateşe verdiği” şayialarıyla Sünni mahalleler galeyana getirildi. 26 Aralık’a kadar devam eden olaylarda, Alevi mahallelerine silahlı, sopalı çeteler tarafından vahşi saldırılar düzenlendi. Çoğu önceden işaretlenmiş olan evler yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Resmi verilere göre ölü sayısı 105 idi, resmi olmayan verilere göre ise ölü sayısı 500’den az değildi; yüzlerce kişi de yaralanmıştı. Katledilen insanlar arasında kundaktaki bebekler de vardı. Çok sayıda kadın da tecavüze uğramıştı…
Olaylar esnasında il emniyet müdürü, Abdülkadir Aksu ve İç İşleri Bakanı da İrfan Özaydınlı idi. Özaydınlı’nın istifasıyla bu göreve sonradan Hasan Fehmi Güneş getirildi. Katliamın ardından, toplam 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Maraş katliamı davası, 1991 yılına kadar sürdü. Toplam 804 kişi hakkında açılan davalarda 29 kişi idam, 7 kişi müebbet, 321 kişiye de değişik hapis cezaları verildi. 1991 yılında çıkarılan şartlı tahliye yasasıyla, ceza alan bütün hükümlüler salıverildi ve Maraş Katliamı Davası kapatıldı…
Ölümünün ardından dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in kişisel arşivinden çıkan ve Ecevit’e MİT tarafından sunulan bir belge, “malumun resmen ilanı” niteliği taşıyordu. Söz konusu belgeye göre “Maraş olayları, MİT içerisindeki MHP eğilimli bir grup ile MHP’nin ortak tertibi” idi. Bizce Maraş Katliamı davasında asıl üzerinde durulması ve açılması gereken dosya budur. Devletin resmi bir kurumunda görev alanlarla bir siyasi partinin militanları, işbirliği yaparak kitlesel bir katliam gerçekleştirmişler, muhtemelen daha yaygın ve kanlı bir Alevi-Sünni çatışması yaratmak istemişlerdir. Üstelik bu bir “iddia” da değildir artık; belgesi vardır…
Türkiye’nin tam, sağlıklı ve işleyen bir demokrasi inşa etmesi ve geleceğine güvenle bakması, açık ki, Maraş Katliamı örneğinde olduğu gibi, “kendi” gerçekleriyle doğrudan yüzleşmeye cesaret etmesiyle mümkün olabilecektir. Her türlü ırkçılığın, bağnazlığın önünü alabilmek ve dolayısıyla kendi renkleriyle, farklılılarıyla barışık bir toplum olabilmenin yolu da, yine, bir demokratik yüzleşme sorunudur. “Sınır ötesi harekatlar” ile gölgelense de şu veya bu ölçüde Kürt sorununda çözüm yollarının tartışıldığı, Alevi açılımının konu edildiği bugünlerde, 1978 Maraş olaylarının sorumlularının açığa çıkarılmasını istiyoruz. Çünkü unutmayalım ki, asıl demokratik açılım ve reform, bu kirli ve karanlık geçmişle yüzleşmekle gerçekleşebilecektir.