Tasavvuf şairi Mevlana’nın (Celâlettin Rumî) -onu zaman zaman eleştirsek de-Mesnevi’sinden alınacak dersler epeyce anlamlıdır. Düşün ki, o öyküler bugün bile yaşamımızın birer parçasıdır. Düşünün ki, o öyküler vahşi toplumsal düzenlerin yaşanan gerçekleridir. İşte Mesnevi’den bir öykü:
Aslan, kurt ve tilki arkadaş olmuşlar. Birlikte avlanmak üzere ormana dalmışlar. Akşama kadar bir dağ öküzü, bir keçi, bir de tavşan avlamışlar. Avlarını bir mağaraya getirmişler, sofraya oturmuşlar. Tam bu sırada aslan kurda dönerek: “Gel bakalım,” demiş. “Şu avları paylaştır da karnımızı doyuralım.” Kurt ezile büzüle payını yapmıştı: “Ey, ormanların kralı! Şu dağ gibi öküz senin payın. O büyük, sen de büyüksün… İzniniz olursa keçi benim olsun. Tilki zaten tavşan sever… Tavşan da onun payı olsun.” Aslan, kurdun bu saygısızlığına çok kızmış: “Sen kim oluyorsun ki,” demiş. “Ormanların kralının huzurunda olduğunu unuttun mu? Ben varken, avları paylaştırmak sana düşer mi?” Der demez de bir pençe atmış, zavallı kurdu yere sermişti. Durumu izleyen tilki, korkudan titriyormuş. Aslan bu kez ona dönmüş: “Ne bakıp duruyorsun öyle,” demiş. “Haydi sen paylaştır şu avları…” Tilki, başına gelecekleri anlamış. Yerinden doğrulmuş: “Ey, ormanların kralı,” demiş. “Sen varken avları paylaştırmak bana düşmez. Ancak mademki paylaştırmamı istediniz, buyruğunuza karşı çıkamam. Bu tavşan sizin için ancak iyi bir sabah kahvaltısı olur. Öğle yemeğiniz için şu keçiden nefis bir yahni yaparsınız. Öküzü de akşam yemeği için ayırırsınız.” Aslan bu paylaştırmadan çok hoşlanmış, tilkiye sormuş: “Bu kadar doğru paylaştırmayı nereden öğrendiniz dostum?” Tilki, boynunu bükmüş. Yerde cansız yatan kurda bir göz atmış: “Şu kendini bilmez kurdun durumundan,” demiş.
Bu öykü-bugün-ülkemiz gibi, birçok ülkede olanları anlatmıyor mu? Aslanın keyif çatması ve adaleti gibi, ülkemizde güçlü olan her zaman haklı değil midir? Hep aslanın adaleti yaşanmıyor mu? Öyküdeki kurt gibi, bozuk düzenden nemalanmak isteyenler hadlerini bilmeyince neyle karşılaşırlar? Komprador burjuvazi her şeyi kendisi yönetmek ister; aslan payı onundur. Alt sınıflara-güçleri oranında-kırıntılar verilir. Belirleyici olan burjuvazi olur. Onun çıkarlarıyla çelişenler bu acımasız çarkın içinde un ufak olurlar.
Kendini kurnaz sananlar-rahat yaşamak istiyorlarsa?-güçlünün savunuculuğuna soyunurlar. Güçlünün gönüllü propagandasını yaparak semizlenmek isterler. Bu çoğu zaman böyle olur. Tilki örneği güçlünün şarkısını söyleyerek oligarşik düzenin müttefiki olmak isterler. Güven verdikleri ve başardıkları ölçüde düzenden onlar da yararlanır. Tilkiler aslında her şeyin ayırdındadırlar. Adaletsiz paylaşımı ve büyük çelişkileri görürler. Ama onlar-kurnaz köylü örneği-yaşamanın kolayını seçerler. Köylü kamunun arazilerine çit çekmiştir, düzenle uzlaşarak para kazanmaya bakar. Kurtların başına gelenler onlara ders olmuştur. Biraz paylaşımdan söz edenler bedelini ağır öder. Romantik sosyalistler, gençler, adalet ve eşit paylaşım isteklerinden dolayı ülkemizde ve diğer oligarşilerde idam sehpalarını boylamışlardır. O halde dejenere olmak en kolaycı nemalanma yöntemidir. Ve bu yolu izleyen ezilen, kimsesiz, yoksullar ülkemizde kompradorlara-aslan örneği-kral yaşamı sunmuşlardır. Mevlana’nın bu öyküsü dün de vardı, bugün de var, yarın da olacaktır!
Arslan Kurt Tilki
Tasavvuf şairi Mevlana’nın (Celâlettin Rumî) -onu zaman zaman eleştirsek de-Mesnevi’sinden alınacak dersler epeyce anlamlıdır. Düşün ki, o öyküler bugün bile yaşamımızın birer parçasıdır. Düşünün ki, o öyküler vahşi toplumsal düzenlerin yaşanan gerçekleridir. İşte Mesnevi’den bir öykü:
Aslan, kurt ve tilki arkadaş olmuşlar. Birlikte avlanmak üzere ormana dalmışlar. Akşama kadar bir dağ öküzü, bir keçi, bir de tavşan avlamışlar. Avlarını bir mağaraya getirmişler, sofraya oturmuşlar. Tam bu sırada aslan kurda dönerek: “Gel bakalım,” demiş. “Şu avları paylaştır da karnımızı doyuralım.” Kurt ezile büzüle payını yapmıştı: “Ey, ormanların kralı! Şu dağ gibi öküz senin payın. O büyük, sen de büyüksün… İzniniz olursa keçi benim olsun. Tilki zaten tavşan sever… Tavşan da onun payı olsun.” Aslan, kurdun bu saygısızlığına çok kızmış: “Sen kim oluyorsun ki,” demiş. “Ormanların kralının huzurunda olduğunu unuttun mu? Ben varken, avları paylaştırmak sana düşer mi?” Der demez de bir pençe atmış, zavallı kurdu yere sermişti. Durumu izleyen tilki, korkudan titriyormuş. Aslan bu kez ona dönmüş: “Ne bakıp duruyorsun öyle,” demiş. “Haydi sen paylaştır şu avları…” Tilki, başına gelecekleri anlamış. Yerinden doğrulmuş: “Ey, ormanların kralı,” demiş. “Sen varken avları paylaştırmak bana düşmez. Ancak mademki paylaştırmamı istediniz, buyruğunuza karşı çıkamam. Bu tavşan sizin için ancak iyi bir sabah kahvaltısı olur. Öğle yemeğiniz için şu keçiden nefis bir yahni yaparsınız. Öküzü de akşam yemeği için ayırırsınız.” Aslan bu paylaştırmadan çok hoşlanmış, tilkiye sormuş: “Bu kadar doğru paylaştırmayı nereden öğrendiniz dostum?” Tilki, boynunu bükmüş. Yerde cansız yatan kurda bir göz atmış: “Şu kendini bilmez kurdun durumundan,” demiş.
Bu öykü-bugün-ülkemiz gibi, birçok ülkede olanları anlatmıyor mu? Aslanın keyif çatması ve adaleti gibi, ülkemizde güçlü olan her zaman haklı değil midir? Hep aslanın adaleti yaşanmıyor mu? Öyküdeki kurt gibi, bozuk düzenden nemalanmak isteyenler hadlerini bilmeyince neyle karşılaşırlar? Komprador burjuvazi her şeyi kendisi yönetmek ister; aslan payı onundur. Alt sınıflara-güçleri oranında-kırıntılar verilir. Belirleyici olan burjuvazi olur. Onun çıkarlarıyla çelişenler bu acımasız çarkın içinde un ufak olurlar.
Kendini kurnaz sananlar-rahat yaşamak istiyorlarsa?-güçlünün savunuculuğuna soyunurlar. Güçlünün gönüllü propagandasını yaparak semizlenmek isterler. Bu çoğu zaman böyle olur. Tilki örneği güçlünün şarkısını söyleyerek oligarşik düzenin müttefiki olmak isterler. Güven verdikleri ve başardıkları ölçüde düzenden onlar da yararlanır. Tilkiler aslında her şeyin ayırdındadırlar. Adaletsiz paylaşımı ve büyük çelişkileri görürler. Ama onlar-kurnaz köylü örneği-yaşamanın kolayını seçerler. Köylü kamunun arazilerine çit çekmiştir, düzenle uzlaşarak para kazanmaya bakar. Kurtların başına gelenler onlara ders olmuştur. Biraz paylaşımdan söz edenler bedelini ağır öder. Romantik sosyalistler, gençler, adalet ve eşit paylaşım isteklerinden dolayı ülkemizde ve diğer oligarşilerde idam sehpalarını boylamışlardır. O halde dejenere olmak en kolaycı nemalanma yöntemidir. Ve bu yolu izleyen ezilen, kimsesiz, yoksullar ülkemizde kompradorlara-aslan örneği-kral yaşamı sunmuşlardır. Mevlana’nın bu öyküsü dün de vardı, bugün de var, yarın da olacaktır!