Dinci partilerin birbirlerinden-en azından-düşünce olarak etkilendiği bir gerçektir. Dinci partiler bunu böyle demezler ama biz biliriz ki tüm din partileri-farklı dinler de olsa!-hep aynıdır. Bilindiği gibi Yeni Ahit’in (İncil’in) ve Hıristiyanlığın İsa Peygamberden sonra kurucusu (ikinci kurucusu) Paulus kabul edilir. “Mektuplar” Paulus’un İncil’deki metinleridir. (Mektuplar, Hıristiyanlık öncesi din ve felsefelerin de etkilemesiyle oluşan Hıristiyanlık felsefesinin teorisidir bir bakıma.)
Ve İsa’nın havarilerinden-Roma Kilisesi’nin kurucusu-Aziz Petrus da bu teolojide pratik bir ağırlık koyar. Sonunda Roma’da öldürülmüştür. Papalığın varlığı bugüne dek sürüyorsa bu onun İsa’nın şakirdi olarak tanınmasından gelmektedir.
Paulus’un iktidarla ilgili görüşleri 11.yüzyıla kadar devam etti: Bütün iktidarların Tanrı’dan geldiği ve bu nedenle tüm iktidarlara boyun eğmenin zorunlu olduğudur! Ve Paulus bu görüşünü “direnenler lanetlenecektir” deyişiyle pekiştirir. Daha sonra (11.yüzyıldan sonra) Luka İncili’nde yazılı olan, “Efendi, işte burada iki kılıç duruyor” deyişi öne çıkar(İncil, Luka, 22:38). Bu görüş “İki Kılıç Kuramı” olarak şekillenir: Papalığın dünyevi düzeni sağlamak için elinde tuttuğu “maddi kılıç” ile ruhani otoritenin kurulması ve Hıristiyanlığın korunmasını sağlayan “manevi kılıç” yaptırımları. (Bu daha çok Petrus’un iki kılıcı olarak düşünülür: Yani, Petrus ve onun vekili Papa’nın elinde olan iki kılıç.)
İşin içine teorik olarak biraz daha girmek istiyorum. “İki Kılıç Kuramı” Kiliseye, dünya işlerini yönetme, düzeni sağlama, adaleti uygulama otoritesi verirken, diğer taraftan da ona ruhsal alanı kullanma yetkisi veriyor. Yani bu kuram kralın, düzeni sağlamak ve devleti yönetmek için elinde bulundurduğu kılıcı alıyor. Bu, kilisenin devlet karşısında üstünlüğüdür aslında!
İşte bu teorik görüş, Hıristiyanlık ve öncesinde (Yahudilik ve öncesi dinlerde) dinin “iktidar” düşüncelerini betimlemektedir. (Tüm yapılanlar kendi şeriat devletlerini kurmak değil midir?) Ve bu din iktidar sentezinin Hıristiyanlık sonrası da (İslam’da) devam etmesi doğal görülmektedir. Günümüzde de din-iktidar ilişkileri bu eski görüşün bir gelişimi olmalıdır. Din iktidar olmayı hedeflerse devlet olmayı hedefler derim. Yani bu durumda devlet olmuş dinin elinde iki kılıç olur-toplumsal düzeni ve ruhani alanı yönetmek! Ve bu kılıçlar oldukça keskindirler.
Ve ne tuhaftır ki bugün kendine ister Hıristiyan demokrat ya da İslami demokrat parti densin, eğer iktidar erkini elinde tutuyorsa dolaylı da olsa-söylenmese de!-göksellik ruhuyla ve belki de bir göksellik vekâletiyle davranılıyor demektir. Ve ne tuhaftır ki bu şekilde davranan dincilerin Hıristiyan, Müslüman veya Budist olması aynı teorik düşünceden geldiğini engellemez. Gün gelir Paulus örneği mevcut iktidarlara ya da devlet biçimlerine saygılı (takiyye) tavır takınılır, gün gelir aşılır-Petrus örneği iktidar da dini kurallara göre örgütlenmek istenir(şeriat devleti).
Siyasal düşüncelerin tarihi açısından bakıldığında ülkemizde, Ortadoğu’da, Asya’da ya da Avrupa’da İslam adına politika yapanlar, son din olan İslam’ı kullanarak Ortaçağa benzer yaşamlar kurmak istiyorlar. Yurttaş yerine uyruk (mürit) yaratmak amaçlarıdır. Ve bunların halk-demokrasi kavramlarından mürit idaresini kastettiklerini anlıyoruz. Halkın temsili veya iradesinden de müridin bağlılığını anladıklarını görüyoruz. (Ülkemizde genel ve cumhurbaşkanlığı için kopartılan halk iradesi fırtınası oldukça manidardır.) Ve iki kılıcı ellerinde tutanların iyi-kötü’yü, çirkin-güzel’i, savaş-barış’ı, zulüm-adalet’i, ruh-madde’yi, günah-sevap’ı taşıyan yani her şeyi zıddıyla birlikte ulu bir göksellik içinde kullanmak isteyen vekiller olarak görülmek istediklerinin davranışı olarak görüyoruz. Bunları görmemeye, anlamamaya şaşmamak elde değil!
Kılıcımla Demokratım(!)
Dinci partilerin birbirlerinden-en azından-düşünce olarak etkilendiği bir gerçektir. Dinci partiler bunu böyle demezler ama biz biliriz ki tüm din partileri-farklı dinler de olsa!-hep aynıdır. Bilindiği gibi Yeni Ahit’in (İncil’in) ve Hıristiyanlığın İsa Peygamberden sonra kurucusu (ikinci kurucusu) Paulus kabul edilir. “Mektuplar” Paulus’un İncil’deki metinleridir. (Mektuplar, Hıristiyanlık öncesi din ve felsefelerin de etkilemesiyle oluşan Hıristiyanlık felsefesinin teorisidir bir bakıma.)
Ve İsa’nın havarilerinden-Roma Kilisesi’nin kurucusu-Aziz Petrus da bu teolojide pratik bir ağırlık koyar. Sonunda Roma’da öldürülmüştür. Papalığın varlığı bugüne dek sürüyorsa bu onun İsa’nın şakirdi olarak tanınmasından gelmektedir.
Paulus’un iktidarla ilgili görüşleri 11.yüzyıla kadar devam etti: Bütün iktidarların Tanrı’dan geldiği ve bu nedenle tüm iktidarlara boyun eğmenin zorunlu olduğudur! Ve Paulus bu görüşünü “direnenler lanetlenecektir” deyişiyle pekiştirir. Daha sonra (11.yüzyıldan sonra) Luka İncili’nde yazılı olan, “Efendi, işte burada iki kılıç duruyor” deyişi öne çıkar(İncil, Luka, 22:38). Bu görüş “İki Kılıç Kuramı” olarak şekillenir: Papalığın dünyevi düzeni sağlamak için elinde tuttuğu “maddi kılıç” ile ruhani otoritenin kurulması ve Hıristiyanlığın korunmasını sağlayan “manevi kılıç” yaptırımları. (Bu daha çok Petrus’un iki kılıcı olarak düşünülür: Yani, Petrus ve onun vekili Papa’nın elinde olan iki kılıç.)
İşin içine teorik olarak biraz daha girmek istiyorum. “İki Kılıç Kuramı” Kiliseye, dünya işlerini yönetme, düzeni sağlama, adaleti uygulama otoritesi verirken, diğer taraftan da ona ruhsal alanı kullanma yetkisi veriyor. Yani bu kuram kralın, düzeni sağlamak ve devleti yönetmek için elinde bulundurduğu kılıcı alıyor. Bu, kilisenin devlet karşısında üstünlüğüdür aslında!
İşte bu teorik görüş, Hıristiyanlık ve öncesinde (Yahudilik ve öncesi dinlerde) dinin “iktidar” düşüncelerini betimlemektedir. (Tüm yapılanlar kendi şeriat devletlerini kurmak değil midir?) Ve bu din iktidar sentezinin Hıristiyanlık sonrası da (İslam’da) devam etmesi doğal görülmektedir. Günümüzde de din-iktidar ilişkileri bu eski görüşün bir gelişimi olmalıdır. Din iktidar olmayı hedeflerse devlet olmayı hedefler derim. Yani bu durumda devlet olmuş dinin elinde iki kılıç olur-toplumsal düzeni ve ruhani alanı yönetmek! Ve bu kılıçlar oldukça keskindirler.
Ve ne tuhaftır ki bugün kendine ister Hıristiyan demokrat ya da İslami demokrat parti densin, eğer iktidar erkini elinde tutuyorsa dolaylı da olsa-söylenmese de!-göksellik ruhuyla ve belki de bir göksellik vekâletiyle davranılıyor demektir. Ve ne tuhaftır ki bu şekilde davranan dincilerin Hıristiyan, Müslüman veya Budist olması aynı teorik düşünceden geldiğini engellemez. Gün gelir Paulus örneği mevcut iktidarlara ya da devlet biçimlerine saygılı (takiyye) tavır takınılır, gün gelir aşılır-Petrus örneği iktidar da dini kurallara göre örgütlenmek istenir(şeriat devleti).
Siyasal düşüncelerin tarihi açısından bakıldığında ülkemizde, Ortadoğu’da, Asya’da ya da Avrupa’da İslam adına politika yapanlar, son din olan İslam’ı kullanarak Ortaçağa benzer yaşamlar kurmak istiyorlar. Yurttaş yerine uyruk (mürit) yaratmak amaçlarıdır. Ve bunların halk-demokrasi kavramlarından mürit idaresini kastettiklerini anlıyoruz. Halkın temsili veya iradesinden de müridin bağlılığını anladıklarını görüyoruz. (Ülkemizde genel ve cumhurbaşkanlığı için kopartılan halk iradesi fırtınası oldukça manidardır.) Ve iki kılıcı ellerinde tutanların iyi-kötü’yü, çirkin-güzel’i, savaş-barış’ı, zulüm-adalet’i, ruh-madde’yi, günah-sevap’ı taşıyan yani her şeyi zıddıyla birlikte ulu bir göksellik içinde kullanmak isteyen vekiller olarak görülmek istediklerinin davranışı olarak görüyoruz. Bunları görmemeye, anlamamaya şaşmamak elde değil!