Tanrı Yanılgısı davasının beraatle sonuçlandığına sevindim.
Ancak beraat gerekçesindeki kimi açıklamaların laik olduğu varsayılan bir hukukta yeri olmamak gerekir.
Değerli arkadaşlar, malum, düşünce özgürlüğü kişisel akılda ve kişisel vicdanda dogmanın -ne türlü dogma olursa olsun- sorgulanmasıyla başlar. Gene malum, inanç bir duygu meselesidir, dolayısıyla kanıta ihtiyaç duymaz. Dolayısıyla Tanrı Yanılgısı gibi kitaplar kişisel inancı değil hayatı belli bir inancın - diğer inançları ve inançsızlığı dışlayarak - egemenliğine sokmak isteyen tavrı yani bağnazlığı ve gericiliği hedef alır ve insan aklının özgürlüğünü savunur. İşin bizi ilgilendiren yanı da budur; bilimcilerin ileri sürdüğü görüşleri benimseyip benimsememek ayrı bir husustur. Bu bağlamda, Sayın Tarık Günersel'in iletisine tümüyle katılıyorum ve bu basına da verilse diyorum. Belki biraz genişletilse daha da iyi olur.
Beni baştanberi rahatsız eden bir şey var,yazar kuruluşları düşünce özgürlüğünü savunurken çoklukla 301. maddeyi esas alıyorlar. Bence de 301 kallkmalıdır. Ancak bunun yeterli olduğunu sanmıyorum. Tanrı Yanılgısı gibi kitapların yargılanmasına yol açan yasal yasaklama maddelerine de tavır almadıkça, düşünce özgürlüğü çağrılarının tutarlı, samimi ve etkileyici olabileceği kanısında değilim.
Geçen yıl, bir Muazzez İlmiye Çığ olayı yaşandı. 90 küsür yaşındaki bir bilim insanı, tüm ansiklopedilerde kayıtlı bir bilgiyi dile getirdiği için - yani örtünmenin Orta Doğu coğrafyasında İslamiyetten çok önce çeşitli toplumsal amaçlara hizmet etmek üzere var olduğunu kitaplarında söz konusu ettiği için- inananları incitmekten, dine hakaret etmekten vs. mahkemeye çıkartıldı. Gerçi beraat etti ama, olay tümüyle abesti. Bu olaya Pen'in tepki verip vermediğini hatırlamıyorum Bu yazışma grubuna yeni sayılabilecek bir tarihte katıldım. Unutmuşsam, benim eksikliğimdir; tepki verilmemişse Pen'in eksikliğidir. Yalnız, 301 konusunda duyarlı olan bir çok çevrerin, dünyanın sayılı Sümerologlarından birinin böyle abes bir davaya çıkartılmasında kıllarının kıpırdamadığı bir gerçektir. Böyle tutarsız ve samimiyetsiz düşünce özgürlğü savunuculuğu olmaz. Biz bu hatalara düşmeyelim derim.
Tarık Beyin kısa duyurusunu, eleştirel aklın savunuculuğunu ve eleştirel akıl olmadan düşünce özgürlüğünün olamayacağı vurgusunu derinleştirerek, Tanrı Yanılgısı davasının beraat gerekçesindeki tuhaflıklara da atıfta bulunarak bir basın duyurusu haline getirelim, diyorum. Bu arada,dava bitmiş değil, daha yüyüyor, daha işin temyizi var. Bir metin oluşturulacaksa, bu davaya ilgili görüşlerin dile getiriliş tarzını bir hukukçuya danışmak faydalı olabilir diye de düşünüyorum.
Ayrıca durumun uluslararası Pen'e duyurulmasını ''yabancılara şikayet'' tarzında yorumlamak kusura bakılmasın ama saçma! Tam da Batının bizden yüksekte bir konumda durduğu fikrinin içselleştirilmesinin bir başka türlü ifadesi! Uluslararası Pen'in varlık mevcudiyetlerinden biri, sıkıntıya düşmüş yazarlar arasında dayanışma sağlamaktır; bir şikayet kabul edici üstün merci olarak poz vermek değil! Nitekim, geçmişte, siyasi nedenlerle mağdur olmuş yazarların durumu uluslararası Pen'e duyurulurdu.
Şu anda bile, Roj TV bağlamında benzer bir tavrın benimsenmesini taleb eden iletiler var. Bunu da yadırgıyor musunuz? Lütfen bu ikili standartlardan vazgeçelim, arkadaşlar.
Türkiye'de, bırakınız atesit olmayı bir kenara,dindar olmayan insanlar üzerinde, hatta itikadı çok kuvvetli olsa da gösterişli biçimde ibadet etmeyenler üstünde giderek artan bir baskı var. Bunu inkar edebilir misiniz? Yazarlar da herkes kadar, hatta herkesten çok bu baskının kıskacındalar. Hayır, diyebilir misiniz? Neden Pen'e üyesisiniz? Dayanışma için,öyle değil mi? Öyleyse...
Türkiye'nin nereye gittiği belli değil. Laik hukukta olmaması gereken yasaklayıcı maddelerin dindarlaşmaya doyamayan kadroların elinde daha nerelere varabileceğini her halde arada sırada hepiniz düşünüyorsunuzdur. Bugün her zamankinden çok bu maddelerle mücadele etmemiz lazım. Biz sesimizi çıkartmasak dünya bizim durumumuzu nereden bilecek? Biliyor da bilmezden geliyorsa, neden bilmezden gelmesini kolaylaştırıyoruz! Ve asıl önemlisi, Uluslararası Pen'e durumu bildirmek ülke içindeki mücadeleye mani mi? Lütfen biraz geniş düşünmeye gayret edelim! Afrika ve Asya'da yazar dayanaşma kuruluşları varsa, onlara da bildirelim. Bugün yobazlaşma bütün dünyanın problemi ve neoliberal iktisadi politikaların elindeki araç! Bu sadece bizim problemimiz değil.
Hem milliyetçiliği kabul etmeyip hem yabancı yazarları sırf yabancı oldukları için dışlamak çelişkisinden vaz geçin, arkadaşlar. Türkiye yazar örgütleri, Teslime Nesrin'le, aldığı ölüm tehditleri ve hakkında açılan davalar nedeniyle sekseninden sonra ülkesini terk etmek zorunda kalan Naval el Saddavi ile dayanışma gösteremedilerse ayıp etmişlerdir.
"Tanrı Yanılgısı"nın Düşündürdükleri
Tanrı Yanılgısı davasının beraatle sonuçlandığına sevindim.
Ancak beraat gerekçesindeki kimi açıklamaların laik olduğu varsayılan bir hukukta yeri olmamak gerekir.
Değerli arkadaşlar, malum, düşünce özgürlüğü kişisel akılda ve kişisel vicdanda dogmanın -ne türlü dogma olursa olsun- sorgulanmasıyla başlar. Gene malum, inanç bir duygu meselesidir, dolayısıyla kanıta ihtiyaç duymaz. Dolayısıyla Tanrı Yanılgısı gibi kitaplar kişisel inancı değil hayatı belli bir inancın - diğer inançları ve inançsızlığı dışlayarak - egemenliğine sokmak isteyen tavrı yani bağnazlığı ve gericiliği hedef alır ve insan aklının özgürlüğünü savunur. İşin bizi ilgilendiren yanı da budur; bilimcilerin ileri sürdüğü görüşleri benimseyip benimsememek ayrı bir husustur. Bu bağlamda, Sayın Tarık Günersel'in iletisine tümüyle katılıyorum ve bu basına da verilse diyorum. Belki biraz genişletilse daha da iyi olur.
Beni baştanberi rahatsız eden bir şey var,yazar kuruluşları düşünce özgürlüğünü savunurken çoklukla 301. maddeyi esas alıyorlar. Bence de 301 kallkmalıdır. Ancak bunun yeterli olduğunu sanmıyorum. Tanrı Yanılgısı gibi kitapların yargılanmasına yol açan yasal yasaklama maddelerine de tavır almadıkça, düşünce özgürlüğü çağrılarının tutarlı, samimi ve etkileyici olabileceği kanısında değilim.
Geçen yıl, bir Muazzez İlmiye Çığ olayı yaşandı. 90 küsür yaşındaki bir bilim insanı, tüm ansiklopedilerde kayıtlı bir bilgiyi dile getirdiği için - yani örtünmenin Orta Doğu coğrafyasında İslamiyetten çok önce çeşitli toplumsal amaçlara hizmet etmek üzere var olduğunu kitaplarında söz konusu ettiği için- inananları incitmekten, dine hakaret etmekten vs. mahkemeye çıkartıldı. Gerçi beraat etti ama, olay tümüyle abesti. Bu olaya Pen'in tepki verip vermediğini hatırlamıyorum Bu yazışma grubuna yeni sayılabilecek bir tarihte katıldım. Unutmuşsam, benim eksikliğimdir; tepki verilmemişse Pen'in eksikliğidir. Yalnız, 301 konusunda duyarlı olan bir çok çevrerin, dünyanın sayılı Sümerologlarından birinin böyle abes bir davaya çıkartılmasında kıllarının kıpırdamadığı bir gerçektir. Böyle tutarsız ve samimiyetsiz düşünce özgürlğü savunuculuğu olmaz. Biz bu hatalara düşmeyelim derim.
Tarık Beyin kısa duyurusunu, eleştirel aklın savunuculuğunu ve eleştirel akıl olmadan düşünce özgürlüğünün olamayacağı vurgusunu derinleştirerek, Tanrı Yanılgısı davasının beraat gerekçesindeki tuhaflıklara da atıfta bulunarak bir basın duyurusu haline getirelim, diyorum. Bu arada,dava bitmiş değil, daha yüyüyor, daha işin temyizi var. Bir metin oluşturulacaksa, bu davaya ilgili görüşlerin dile getiriliş tarzını bir hukukçuya danışmak faydalı olabilir diye de düşünüyorum.
Ayrıca durumun uluslararası Pen'e duyurulmasını ''yabancılara şikayet'' tarzında yorumlamak kusura bakılmasın ama saçma! Tam da Batının bizden yüksekte bir konumda durduğu fikrinin içselleştirilmesinin bir başka türlü ifadesi! Uluslararası Pen'in varlık mevcudiyetlerinden biri, sıkıntıya düşmüş yazarlar arasında dayanışma sağlamaktır; bir şikayet kabul edici üstün merci olarak poz vermek değil! Nitekim, geçmişte, siyasi nedenlerle mağdur olmuş yazarların durumu uluslararası Pen'e duyurulurdu.
Şu anda bile, Roj TV bağlamında benzer bir tavrın benimsenmesini taleb eden iletiler var. Bunu da yadırgıyor musunuz? Lütfen bu ikili standartlardan vazgeçelim, arkadaşlar.
Türkiye'de, bırakınız atesit olmayı bir kenara,dindar olmayan insanlar üzerinde, hatta itikadı çok kuvvetli olsa da gösterişli biçimde ibadet etmeyenler üstünde giderek artan bir baskı var. Bunu inkar edebilir misiniz? Yazarlar da herkes kadar, hatta herkesten çok bu baskının kıskacındalar. Hayır, diyebilir misiniz? Neden Pen'e üyesisiniz? Dayanışma için,öyle değil mi? Öyleyse...
Türkiye'nin nereye gittiği belli değil. Laik hukukta olmaması gereken yasaklayıcı maddelerin
dindarlaşmaya doyamayan kadroların elinde daha nerelere varabileceğini her halde arada sırada hepiniz düşünüyorsunuzdur. Bugün her zamankinden çok bu maddelerle mücadele etmemiz lazım. Biz sesimizi çıkartmasak dünya bizim durumumuzu nereden bilecek? Biliyor da bilmezden geliyorsa, neden bilmezden gelmesini kolaylaştırıyoruz! Ve asıl önemlisi, Uluslararası Pen'e durumu bildirmek ülke içindeki mücadeleye mani mi? Lütfen biraz geniş düşünmeye gayret edelim! Afrika ve Asya'da yazar dayanaşma kuruluşları varsa, onlara da bildirelim. Bugün yobazlaşma bütün dünyanın problemi ve neoliberal iktisadi politikaların elindeki araç! Bu sadece bizim problemimiz değil.
Hem milliyetçiliği kabul etmeyip hem yabancı yazarları sırf yabancı oldukları için dışlamak çelişkisinden vaz geçin, arkadaşlar. Türkiye yazar örgütleri, Teslime Nesrin'le, aldığı ölüm tehditleri ve hakkında açılan davalar nedeniyle sekseninden sonra ülkesini terk etmek zorunda kalan Naval el Saddavi ile dayanışma gösteremedilerse ayıp etmişlerdir.