V.İzmir Uluslararası Şiir Festivali’nde Hırvatistan PEN Başkanı Zvonko Makoviç’in yaptığı konuşma:
Antik Ege şiiri hakkında konuşmak Avrupa edebiyatının köklerini hatırlamak, kaynağına dönmek demektir. Bu konuda konuşmak cesaret işidir, çünkü binlerce kitaba atıf yapmak gerekir. Doğallıkla, bizim buradaki amacımız iki bin beş yüz yıldır verilen yetkin eserlerden tamamen farklı, özgün bir sonuca varmak değil. Peki, ne yapabiliriz? Kanımca, kesin cevaplar vermektense sorular ortaya koymak daha yararlı olabilir. Antik Ege şiirinin edebiyatın kökleri olduğunu söylemekle, burada Küçük Asya’da başlayan sürekliliğe değinmiş oluyorum. Homeros’un çağından günümüze uzanan bir çizgi var –Alkeus ile Safo’yu da günümüz şairleriyle buluşturan. Binlerce yıllık bir ardışıklıktaki belirli ortak yerler, Homeros, Safo, Alkeus’un yazdıkları ile yakında geçmişte ve hatta yaşadığımız çağda yazılanlar arasında yakınlıklar bulmak demektir. İlyada’da Homeros gerçek bir olay olan Truva Savaşı’nı 15693 heksametrede betimler. Daha kısa olan Odise’de 12210 heksametre savaşı övmez, Odiseus’un Truva Savaşı’ndan sonra karısı Penelope ile oğlu Telemahus’un yirmi yıldır beklediği yuvası İthaka adasına dönüş yolculuğundaki maceraları anlatır. Hayranlık uyandıran bu karmaşık ve incelikli anlatı savaştan yuvaya dönen bir askerin macerasını sunar. İlk ve ikinci bölümlerdeki olayların gerçekliği şairin pek çok parçayı evrensel değeri olan ve dolayısıyla çağımızla da ilgili bir şeyleri ifade için kullanması kadar ilgilendirmiyor beni. Amatör arkeolog Heinrich Schliemann’a göre Homeros eserlerini gerçek olaylara dayandırmıştı. Mesleği ticaret olan Schliemann’ın tutkusu sayesinde yapılan kazılar bu varsayımı doğrulayan pek çok maddî kalıntıyı keşfe yol açmıştır. Böylece metin ile gerçeklik arasında uyum sağlanmıştır ki bu edebî eserin değeriyle ilgili heyecanı azaltmaz. Tersine, İlyada’da daha önce fark edilmeyen bazı anlam ve incelikler ancak Schliemann’ın müdahalesinden sonra aydınlığa kavuşmuştur. Bu bakımdan büyük şairin destanını yaratırken kullandığı tarih malzemesi bugün bize şairin kendisinden daha tanıdıktır. Homeros’un gerçek kimliği hâlâ bilinmiyor; hakkında epey keyfî fikirlerle idare ediyoruz. Ama bu durum şiirine hayranlığımıza engel değil. Gelelim Alkeus ile Safo’ya. Lesbos adasında yetişen bu iki büyük lirik şairin kimlik ve kişilikleri hakkındaki bilgimiz daha çok. Ama şiirlerindeki dizeler, yapı ve özellikle değerli bulduğumuz duygular bizi kişilerden daha çok ilgilendiriyor. Sevgilinin yanında olmaktan doğan sevinç tasvirinde şaire Safo eşsizdir. Kıvrılan dil, yakıcı arzudan doğan titreşimler, gözün bir şey görmez olması, kulaktaki uğultu, yanan alından damlayan soğuk ter damlaları, heyecandan titreyen vücut… Safo’nun bugün herkesçe bilinen sözleri öyle yalındır ki… Öte yandan, Safo’dan başka pek az kişi aynı tarzda ifade edebilirdi.
Antik Ege Şiiri
V.İzmir Uluslararası Şiir Festivali’nde Hırvatistan PEN Başkanı Zvonko Makoviç’in yaptığı konuşma:
Antik Ege şiiri hakkında konuşmak Avrupa edebiyatının köklerini hatırlamak, kaynağına dönmek demektir. Bu konuda konuşmak cesaret işidir, çünkü binlerce kitaba atıf yapmak gerekir. Doğallıkla, bizim buradaki amacımız iki bin beş yüz yıldır verilen yetkin eserlerden tamamen farklı, özgün bir sonuca varmak değil. Peki, ne yapabiliriz? Kanımca, kesin cevaplar vermektense sorular ortaya koymak daha yararlı olabilir. Antik Ege şiirinin edebiyatın kökleri olduğunu söylemekle, burada Küçük Asya’da başlayan sürekliliğe değinmiş oluyorum. Homeros’un çağından günümüze uzanan bir çizgi var –Alkeus ile Safo’yu da günümüz şairleriyle buluşturan. Binlerce yıllık bir ardışıklıktaki belirli ortak yerler, Homeros, Safo, Alkeus’un yazdıkları ile yakında geçmişte ve hatta yaşadığımız çağda yazılanlar arasında yakınlıklar bulmak demektir. İlyada’da Homeros gerçek bir olay olan Truva Savaşı’nı 15693 heksametrede betimler. Daha kısa olan Odise’de 12210 heksametre savaşı övmez, Odiseus’un Truva Savaşı’ndan sonra karısı Penelope ile oğlu Telemahus’un yirmi yıldır beklediği yuvası İthaka adasına dönüş yolculuğundaki maceraları anlatır. Hayranlık uyandıran bu karmaşık ve incelikli anlatı savaştan yuvaya dönen bir askerin macerasını sunar. İlk ve ikinci bölümlerdeki olayların gerçekliği şairin pek çok parçayı evrensel değeri olan ve dolayısıyla çağımızla da ilgili bir şeyleri ifade için kullanması kadar ilgilendirmiyor beni. Amatör arkeolog Heinrich Schliemann’a göre Homeros eserlerini gerçek olaylara dayandırmıştı. Mesleği ticaret olan Schliemann’ın tutkusu sayesinde yapılan kazılar bu varsayımı doğrulayan pek çok maddî kalıntıyı keşfe yol açmıştır. Böylece metin ile gerçeklik arasında uyum sağlanmıştır ki bu edebî eserin değeriyle ilgili heyecanı azaltmaz. Tersine, İlyada’da daha önce fark edilmeyen bazı anlam ve incelikler ancak Schliemann’ın müdahalesinden sonra aydınlığa kavuşmuştur. Bu bakımdan büyük şairin destanını yaratırken kullandığı tarih malzemesi bugün bize şairin kendisinden daha tanıdıktır. Homeros’un gerçek kimliği hâlâ bilinmiyor; hakkında epey keyfî fikirlerle idare ediyoruz. Ama bu durum şiirine hayranlığımıza engel değil.
Gelelim Alkeus ile Safo’ya. Lesbos adasında yetişen bu iki büyük lirik şairin kimlik ve kişilikleri hakkındaki bilgimiz daha çok. Ama şiirlerindeki dizeler, yapı ve özellikle değerli bulduğumuz duygular bizi kişilerden daha çok ilgilendiriyor. Sevgilinin yanında olmaktan doğan sevinç tasvirinde şaire Safo eşsizdir. Kıvrılan dil, yakıcı arzudan doğan titreşimler, gözün bir şey görmez olması, kulaktaki uğultu, yanan alından damlayan soğuk ter damlaları, heyecandan titreyen vücut… Safo’nun bugün herkesçe bilinen sözleri öyle yalındır ki… Öte yandan, Safo’dan başka pek az kişi aynı tarzda ifade edebilirdi.