17 yıldır içimi dağlayan kor her yıl 2 Temmuz da yeniden harlanır. Bu yıl 2 Temmuz günü tek dileğim tüm yakarışlarım anneciğimin beni bırakmaması içindi. 17 yıldır ilk kez yenildim. Artık daha büyük bir acı yaşamam zannederdim ama 4 temmuz günü biriciğimi, hayatta en sevdiğimi, en yakın arkadaşımı kaybettim. Hayata bu kadar bağlı, yaşamayı bu kadar seven canım annemin bu kadar zamansız gidişiyle herşeyimi, içimi kaybettim. Üzüntümü tarif etmemde paylaşmam da mümkün değil. “Acıyla sevgiyle ve kahramanca” ama şu omurgasızlar dünyasında tüm acılara ve adaletsizliklere karşın ilkelerinden ödün vermeden dimdik yaşadı. Çok güçlü bir insandı. İkisi bir arada olmaz gibi gelsede bir o kadar da kırılgan ve naif. Hayranlık uyandıracak kadar keskin zekası ile hayatının belkide büyük bir bölümünü kaplayan mizah gücü sayesinde daima anlamaya çalışan, affeden ve adil oldu. Hiç kimseye küsmedi, kimseyle küs kalmadı. İki gündür sevgiyle yazıldığını bildiğim ama bir çok yanlışla dolu yazılar yayınlanıyor. Düzeltmek istediğim bilgiler var. Füsun Akatlı doçent değil profesördü. Ancak şunu özellikle belirtmek isterim ki insanı tanımlayanın ünvan değil, şu hayattaki duruşu olduğunu düşündüğü için, akademik gereklilik dışında bu ünvanı hiç kullanmadı. Füsun Akatlı olmayı yeğledi. Hayatını felsefeye, düşünceye, edebiyata ve tiyatroya adadı. Yeditepe Üniversitesinde Felsefe değil tiyatro bölümünü kurdu. Doğuş Üniversitesinde sadece ders vermiyordu, kurmuş olduğu İletişim Bölümünün başkanıydı. 1982 yılında Hacettepe Üniversitesinden ayrılış nedeni, 1980 sonrası eğitim sistemine yöneltilen baskıcı yönetim anlayışı ile yanyana durmamayı tercih etmesidir. Cumhuriyete, laikliğe bağlı yenilikçi ve aydınlanmacı bir akademisyen olarak gelecek kuşakların, aklın sunduğu değerlerden kopmadan bilgi ve ışıkla donanması için çabalıyordu. Öyleki yoğun bakımda canı ile uğraşırken özenerek, tutunarak ve adeta tutturarak özel bir gayretle, öğrencilerinin sınav kağıtlarını okudu ve Cumhuriyet gazetesine yazısını yetiştirdi. Füsun Akatlı’nın oldukları ve olmadıkları ise tamamen kendi tercihleriydi. Bugün onun bulunduğu yeri ve değerini bilmeyenler varsa, onun mütevazı, kendini öne çıkarmayan, egolardan arınmış duruşuna erişebilecek kadar derin bakmadıkları içindir. Füsun Akatlı belli mevkilere gelmek için ödün vermedi, çıkar gütmedi, boyun eğmedi, talep etmedi. Her zaman duru, kendi gibi olmayı ve sevgi dolu bir yaşamı seçti. Anneciğim ışığım, her şeyim, gözün arkada kalmasın. Seni sevenlerin yanına gidiyorsun. Bilge Karasu, Edip Cansever, Turgut Uyar, Nusret Hızır, Tomris Uyar, Nezihe Meriç, Bedrettin Cömert, Ruhi Su ve daha bir çok sevgili arkadaşın seni bekliyor. Gözün arkada kalmasın!
Annem İçin
17 yıldır içimi dağlayan kor her yıl 2 Temmuz da yeniden harlanır.
Bu yıl 2 Temmuz günü tek dileğim tüm yakarışlarım anneciğimin beni bırakmaması içindi.
17 yıldır ilk kez yenildim. Artık daha büyük bir acı yaşamam zannederdim ama 4 temmuz günü biriciğimi, hayatta en sevdiğimi, en yakın arkadaşımı kaybettim.
Hayata bu kadar bağlı, yaşamayı bu kadar seven canım annemin bu kadar zamansız gidişiyle herşeyimi, içimi kaybettim. Üzüntümü tarif etmemde paylaşmam da mümkün değil.
“Acıyla sevgiyle ve kahramanca” ama şu omurgasızlar dünyasında tüm acılara ve adaletsizliklere karşın ilkelerinden ödün vermeden dimdik yaşadı. Çok güçlü bir insandı. İkisi bir arada olmaz gibi gelsede bir o kadar da kırılgan ve naif. Hayranlık uyandıracak kadar keskin zekası ile hayatının belkide büyük bir bölümünü kaplayan mizah gücü sayesinde daima anlamaya çalışan, affeden ve adil oldu. Hiç kimseye küsmedi, kimseyle küs kalmadı.
İki gündür sevgiyle yazıldığını bildiğim ama bir çok yanlışla dolu yazılar yayınlanıyor. Düzeltmek istediğim bilgiler var. Füsun Akatlı doçent değil profesördü. Ancak şunu özellikle belirtmek isterim ki insanı tanımlayanın ünvan değil, şu hayattaki duruşu olduğunu düşündüğü için, akademik gereklilik dışında bu ünvanı hiç kullanmadı. Füsun Akatlı olmayı yeğledi.
Hayatını felsefeye, düşünceye, edebiyata ve tiyatroya adadı. Yeditepe Üniversitesinde Felsefe değil tiyatro bölümünü kurdu. Doğuş Üniversitesinde sadece ders vermiyordu, kurmuş olduğu İletişim Bölümünün başkanıydı. 1982 yılında Hacettepe Üniversitesinden ayrılış nedeni, 1980 sonrası eğitim sistemine yöneltilen baskıcı yönetim anlayışı ile yanyana durmamayı tercih etmesidir. Cumhuriyete, laikliğe bağlı yenilikçi ve aydınlanmacı bir akademisyen olarak gelecek kuşakların, aklın sunduğu değerlerden kopmadan bilgi ve ışıkla donanması için çabalıyordu. Öyleki yoğun bakımda canı ile uğraşırken özenerek, tutunarak ve adeta tutturarak özel bir gayretle, öğrencilerinin sınav kağıtlarını okudu ve Cumhuriyet gazetesine yazısını yetiştirdi.
Füsun Akatlı’nın oldukları ve olmadıkları ise tamamen kendi tercihleriydi. Bugün onun bulunduğu yeri ve değerini bilmeyenler varsa, onun mütevazı, kendini öne çıkarmayan, egolardan arınmış duruşuna erişebilecek kadar derin bakmadıkları içindir. Füsun Akatlı belli mevkilere gelmek için ödün vermedi, çıkar gütmedi, boyun eğmedi, talep etmedi. Her zaman duru, kendi gibi olmayı ve sevgi dolu bir yaşamı seçti.
Anneciğim ışığım, her şeyim, gözün arkada kalmasın.
Seni sevenlerin yanına gidiyorsun. Bilge Karasu, Edip Cansever, Turgut Uyar, Nusret Hızır, Tomris Uyar, Nezihe Meriç, Bedrettin Cömert, Ruhi Su ve daha bir çok sevgili arkadaşın seni bekliyor. Gözün arkada kalmasın!