Geçen hafta British Council Sanat Projeleri Koordinatörü Funda Küçükyılmaz arayıp Londra Kitap Fuarı bağlamında bir heyet ile görüşmeye davet etti. 11 Mart 13.00-14.00. Heyet açısından, birkaç günlük bir toplantı maratonunun son adımı. Kartvizitler sunulup alındı: David Coding (British Council Sanat Bölümü Direktörü), British Council’in Londra merkezi Edebiyat Departmanı Müdürü (ve İngiliz PEN’in önceki başkanlarından) Susanna Nicklin, Londra Kitap Fuarı Uluslararası Temel Muhasebeler Yöneticisi Amy Webster ve Londra Kitap Fuarı Grup Sergisi Müdürü Alistair Burtenshaw. “İşte kartlar masada, açık,” diye gülümsedik.
Türkiye’deki yazarların durumu hakkında bilgi ve görüş rica ettiler. Durumu gördüğüm şekliyle özetledim: “Her an herkes uydurma bir gerekçeyle gözaltına alınabilir ve aylarca mahkemeye çıkarılmadan hatta ne için suçlandığını bilemeden hapiste kalabilir. ABD’nin ‘Ilımlı İslam’ projesi ile varılan yer ‘Ilımlı Faşizm’. Türkiye kendisiyle tanışıyor; kendisindeki çeşitlilik ile. Bu çeşitlilikte birlikte yaşamak ya din ağırlıklı ya da laik ve çağdaş bir yurttaşlık bilincinin gelişmesi ile mümkün.” Türkiye PEN Kulübü’ne yalnız Türkçe değil, Kürtçe, Ermenice, Gürcüce, İngilizce ve başka dillerde yazan kişilerin de üye olabildiğini belirttim. Diyarbakır merkezli bir Kürt PEN Kulübü kurulmasını desteklediğimizi vurguladım. Üç milyon ailenin Kürt-Türk evliliğiyle oluştuğunu belirttim. Faşizan eğilimlere hem Türkler hem de Kürtler arasında rastlandığını söyledim. PKK’nın farklı düşünen Kürt aydın ve yazarlara tepkilerine değindim.
AB konusunda sekiz yıl önce %80’lerde olan desteğin %30’un altına düştüğünü ve bunda bazı Avrupalı liderlerin aşağılayıcı ve dışlayıcı tavrının rol oynadığını belirttim. ABD’nin 1950’den beri Türkiye’de din etkisinin artmasını teşvik ettiğini ve 12 Eylül darbesine desteğini vurguladım; “İslam’ın beş şartı” denen şeyin aslında Sünnî İslam’ın yaklaşımı olduğunu, Alevîlik gibi çok farklı anlayışların da olduğunu söyledim. Bizim için sıradan olan bu bilgiler onların ilgisini çekti.
Türkiye’nin laik bir demokratikleşme sürecinde olabilmesi için Batı’daki laik ve demokrat çevrelerle olumlu ilişkilerin –bu bağlamda edebiyat ve kültür ilişkilerinin- gelişmesini hayatî bulduğumu söyledim. Bu gerekçe ile, Londra Kitap Fuarı’nda Türkiye’nin Onur Konuğu kılınması eğilimini destekledim.
“Sizce bu konuklukta ana fikir ne olmalı?” sorusuna “Çeşitlilik / Diversity” diye cevap verdim. “Görüş ve dil alanlarındaki çeşitliliğe saygılı bir sergileme konusunda Frankfurt Kitap Fuarı ile deneyim kazanıldı. Daha olumlu bir süreç mümkün.” Bu bağlamda, Ümit Yaşar Gözüm ile güç birliğimize değindim. Onlar da Ümit Yaşar Bey’den saygı ve heyecanla söz etti. Sayın Gözüm’ü arayıp kulağını çınlattığımızı belirttim.
Bir dahaki gelişlerinde PEN ofisimizde kahvemizi içecekler, Moda çay bahçesinde kadim İstanbul’a karşı da çay –mümkünse gurup vakti.
Londra Kitap Fuarı Yönetimi ile Görüşme
Geçen hafta British Council Sanat Projeleri Koordinatörü Funda Küçükyılmaz arayıp Londra Kitap Fuarı bağlamında bir heyet ile görüşmeye davet etti. 11 Mart 13.00-14.00. Heyet açısından, birkaç günlük bir toplantı maratonunun son adımı. Kartvizitler sunulup alındı: David Coding (British Council Sanat Bölümü Direktörü), British Council’in Londra merkezi Edebiyat Departmanı Müdürü (ve İngiliz PEN’in önceki başkanlarından) Susanna Nicklin, Londra Kitap Fuarı Uluslararası Temel Muhasebeler Yöneticisi Amy Webster ve Londra Kitap Fuarı Grup Sergisi Müdürü Alistair Burtenshaw. “İşte kartlar masada, açık,” diye gülümsedik.
Türkiye’deki yazarların durumu hakkında bilgi ve görüş rica ettiler. Durumu gördüğüm şekliyle özetledim: “Her an herkes uydurma bir gerekçeyle gözaltına alınabilir ve aylarca mahkemeye çıkarılmadan hatta ne için suçlandığını bilemeden hapiste kalabilir. ABD’nin ‘Ilımlı İslam’ projesi ile varılan yer ‘Ilımlı Faşizm’. Türkiye kendisiyle tanışıyor; kendisindeki çeşitlilik ile. Bu çeşitlilikte birlikte yaşamak ya din ağırlıklı ya da laik ve çağdaş bir yurttaşlık bilincinin gelişmesi ile mümkün.”
Türkiye PEN Kulübü’ne yalnız Türkçe değil, Kürtçe, Ermenice, Gürcüce, İngilizce ve başka dillerde yazan kişilerin de üye olabildiğini belirttim. Diyarbakır merkezli bir Kürt PEN Kulübü kurulmasını desteklediğimizi vurguladım. Üç milyon ailenin Kürt-Türk evliliğiyle oluştuğunu belirttim. Faşizan eğilimlere hem Türkler hem de Kürtler arasında rastlandığını söyledim. PKK’nın farklı düşünen Kürt aydın ve yazarlara tepkilerine değindim.
AB konusunda sekiz yıl önce %80’lerde olan desteğin %30’un altına düştüğünü ve bunda bazı Avrupalı liderlerin aşağılayıcı ve dışlayıcı tavrının rol oynadığını belirttim. ABD’nin 1950’den beri Türkiye’de din etkisinin artmasını teşvik ettiğini ve 12 Eylül darbesine desteğini vurguladım; “İslam’ın beş şartı” denen şeyin aslında Sünnî İslam’ın yaklaşımı olduğunu, Alevîlik gibi çok farklı anlayışların da olduğunu söyledim. Bizim için sıradan olan bu bilgiler onların ilgisini çekti.
Türkiye’nin laik bir demokratikleşme sürecinde olabilmesi için Batı’daki laik ve demokrat çevrelerle olumlu ilişkilerin –bu bağlamda edebiyat ve kültür ilişkilerinin- gelişmesini hayatî bulduğumu söyledim. Bu gerekçe ile, Londra Kitap Fuarı’nda Türkiye’nin Onur Konuğu kılınması eğilimini destekledim.
“Sizce bu konuklukta ana fikir ne olmalı?” sorusuna “Çeşitlilik / Diversity” diye cevap verdim. “Görüş ve dil alanlarındaki çeşitliliğe saygılı bir sergileme konusunda Frankfurt Kitap Fuarı ile deneyim kazanıldı. Daha olumlu bir süreç mümkün.” Bu bağlamda, Ümit Yaşar Gözüm ile güç birliğimize değindim. Onlar da Ümit Yaşar Bey’den saygı ve heyecanla söz etti. Sayın Gözüm’ü arayıp kulağını çınlattığımızı belirttim.
Bir dahaki gelişlerinde PEN ofisimizde kahvemizi içecekler, Moda çay bahçesinde kadim İstanbul’a karşı da çay –mümkünse gurup vakti.
Tarık Günersel