Uluslararası PEN Başkanı John Ralston Saul'un Türkiye Bildirisi

23 Kasım 2012, Cuma

İfade özgürlüğü asla otomatik değildir. Daima somut eylemlerle bağlantılıdır. İfade özgürlüğünü işlevli kılan da bu eylemlerdir.
PEN, birkaç yıl, Türkiye’de hapiste tutulan ya da sonu gelmeyen ve insanı tahrip eden hukuk dehlizlerinde olan yazarların sayısında azalmaya tanık oldu. O süreç bizi umutlandırdığı için kınanamayız. Bu kanıda yalnız değildik. Demokratikleşme, askeriye üzerindeki sivil denetimin daha iyi hale gelmesi ve ekonomik kalkınma da söz konusuydu.

Sonra, birden, tutuklamalar tekrar başladı. Yargı öncesi tutukluluklar, uzayıp giden davalar, yazarları uçurum kenarında hissettiren ceza ertelemeleri…


Bunlar yetmiyormuş gibi, Terörle Mücadele Kanunu’nun gittikçe daha pervasızca uygulandığını görüyoruz. Terörle hiç ilgileri olmadığını titiz incelemeye dayanan değerlendirmeyle belirlediğimiz yazar ve yayıncılar kanun tuzaklarında kurban oluyorlar.


Başka deyişle, bu kanun ifade özgürlüğünü kısıtlamakta kullanılmaktadır.
PEN daima şiddete karşı olagelmiştir. Toplumları güçlendirecek en önemli toplumsal ve entelektüel aracın ifade özgürlüğü olduğuna inanırız. Her toplumda, teröre karşı mücadelede en iyi silah ifade özgürlüğünü artırmaktır. Terörizm ancak böylece marjinal kılınabilir.
Talep ettiğimiz adımlar anayasa değişikliği ya da olağanüstü çaba gerektirmiyor. Romantik ya da devasa şeyler de öneriyor değiliz. Sadece kanunlarda reform, amaçlarının daraltılıp netleştirilmesi ve şeffaf bir titizlikle uygulanmalarını öneriyoruz.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmemizde, bu noktaları belirttik ve gerek ilgisi gerekse yaptığı yorumlarla umutlandık.
Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu Bakan Egemen Bağış, görüşmemizde, daha çok reform gerektiğini ve bu sorunların çözülmesini arzuladığını belirtti.

Ama öne sürdüğümüz husus hem daha net hem de daha âcil. Bu reform sürecinin sürüncemede kalmasına göz yumulamaz. Hayatlar tahrip ediliyor, ağır darbelere maruz bırakılıyor.

İfade özgürlüğü kendini-sansür ile sınırlandırılıyor.
Aralarında PEN Türkiye Merkezi’miz üyelerinin de olduğu tutuklu ya da davalı yazarlar âcilen ve âdil bir yeniden değerlendirme hak etmektedir. 
Yazarlara daima şeffaf ve eşitlikçi davranılmalıdır. Bu yaklaşımın pek çoğunun serbest bırakılmasına yol açacağı kanısındayız. 

Son olarak, Terörle Mücadele Kanunu’na tekrar değineyim. Hükümette, kapsamı ne kadar geniş ve muğlak olursa olsun böyle bir kanunun şiddete karşı mücadelede gerekli bir araç olduğuna inananlar var. İsabetsiz bir kanı bu. Çok daha iyisi şudur: Kanun pekâlâ net ve kesin olarak terörizme yönelik olarak biçimlendirilebilir ve böylece masum yazar, yayıncı ya da başka yurttaşların mağdur edilmesi önlenebilir. Bu haliyle yanlış kullanılabilen kanunla ilgili sorun berrak bir yazılış ve profesyonelce uygulanış ile aşılabilir. Dünyada terörle ilgili yasalar mutlaka olmalı ise, o takdirde dikkatle ve ayrıntılı kaleme alınmalıdırlar ki tüm yurttaşların temel hakları korunabilsin. Nitekim birçok ülkede Terörle Mücadele Kanunu kötü yazılıp kötü uygulandığı için PEN olarak her yerdeki tavrımız böyle olagelmiştir. 

Yargı öncesi tutuklamalar, uzayıp giden davalar, yalnızca suçlanan insanların terörist oldukları ispatlamış gibi muamele görmesi, ertelenen davaların yazarları Damokles’in kılıcı gibi yıllarca tehdit etmesi… Bütün bunlar sona erdirilebilir. Sona erdirilmelidir. Türkiye hükümetinin bütün bunları yapabileceğine, hem de süratle yapabileceği kanısındayız. Türkiye’nin insanları ifade özgürlüğüne inanıyor. Onların yanında yer alıyor ve hükümeti harekete geçmeye davet ediyoruz.

PEN Uluslararası Başkan Yardımcısı Eugene Schoulgin, Uluslararası Sekreter Hori Takeaki, Uluslararası Başkan John Ralston Saul, Türkiye Merkezi Bakanı Tarık Günersel, Hapisteki Yazarlar Komitesi Uluslararası Başkanı Marian Botsford Fraser ve Uluslararası Sayman Eric Lax.

15 Kasım 2012, İstanbul
Share Box