2024 PEN DUYGU ASENA ÖDÜLÜ

7 Mart 2024, Perşembe

MİNE EDER’in  Ödül Kabul Konuşması.

Bu yılki  Pen Türkiye Yazarlar Derneği  Duygu Asena ödülün Boğaziçi Üniversite  Direnişine  veriliyor olması ve BU akademisyenleri adına bu ödülü alıyor olmaktan büyük bir gurur duyuyorum. Direnişimize ses ve güç kattığınız için içtenlikle teşekkür ederiz.

Maalesef bu süreçte kendimizi çok yalnız hissettiğimiz anlar oluyor ve kurumumuzun içeriden çöküşünü seyrediyor olmak son derece üzüntü verici.

Üç boyutta kurumsal bir çürüme yaşıyoruz ve her üç boyuta da  itiraz ediyoruz. Ama yaşadığımız bu süreçlerin hiçbiri  Boğaziçi'ne özgü değil.  Başından beri en önemli çürüme liyakat dışı ilişkilerle yapılan akademik ve idari atamalar. Bu tür atamalar da Boğaziçi'ne özgü bir şey değil. Bu bütün üniversitelerde yaşanıyor, bütün kurumlarda yaşanıyor. Yıllardır yaşadığımız bir şey ama işte tam da bu yüzden  kurum hem uluslararası standartlarda nitelikli eğitim hem araştırma açısından içeriden çürüyor.  Bu konuda ne bölümlerin, akademik uzmanların, ne fakültelerin, hiçbir itirazı dikkate alınmıyor.Hiçbir şekilde atamalarda sözümüz dinlenmiyor ve alanında uzman meslektaşlarının değil de, farklı türlü türlü liyakat dışı ilişkilerle oraya atamayı kabul eden insanlarla yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz. Bu  şekilde tepeden inen tüm akademisyenlere yazıklar olsun demek istiyoruz.Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz dediğimiz en önemli çürüme süreci bu.

İtiraz ettiğimiz ikinci konu da kampüsün tam bir açık hava hapishanesine dönmüş olması.  Kampüs  yalnızca itiraz ettikleri için bazı hocalarımıza ve mezunlarımıza yasak.  Yıllarca kuruma emek vermiş emekli hocalarımızın dersleri kapatılıyor, kampüse girişi yasaklanıyor. Hocalarımızın sözleşmeleri keyfi bir şekilde yenilenmiyor,  son derece keyfi disiplin soruşturmaların ardı arkası kesilmiyor.Tamamen keyfi bir yönetimle karşı karşıyayız.  Herkesin, her şeyin kolayca kriminalleştiği bir ortamda nasıl bilim üretilecek, belli değil. Tabii ki bu süreç de Boğaziçi'ne özgün değil. Bütün ülke bir  açık hava hapishanesine dönüşmekte. O yüzden aslında şikayet etmekten bile utanıyorum.

Kurumsal çürümenin üçüncü ve son boyutu da tek adam rejimi mantığına dayalı bir yönetim anlayışı. Bunu da tabii bütün Türkiye yaşıyor. Hemen her şeye, rektörün karar verdiği, bütün kararların tepede bir şekilde kararların verildiği, hiçbire itirazın dinlenmediği kolektif akıldan tamamıyla uzaklaşılmış bir sürecin içerisindeyiz. Bu üç boyutta da çok ciddi bir hasar yediğimizi, hasar gördüğümüzü söyleyebilirim.

Kısaca bir üniversiteyi iyi bir üniversite yapan tüm unsurlar yavaş yavaş yok ediliyor. Ama sizlere sadece aldığımız hasarlardan bahsetmek istemiyorum. Direnişimiz tüm engellemelere rağmen üç yıla aşkın bir süredir devam ediyor. Hukuksuz atamalara ve uygulamalara karşı açtığımız davalar devam ediyor. Her iş günü sembolik de olsa akademik itiraz nöbetimiz devam ediyor. Ama en önemlisi, bir kamu üniversitesinin nasıl çürütüldüğünü, ve bu süreçlerde nasıl iyi bir kamu üniversitesinin yok edilmeye çalışıldığını ve bunun aslında ne denli büyük bir kamu zararı oluşturduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu süreçleri kamuoyuyla paylaşıyoruz. Çünkü Boğaziçi Üniversitesinin yok olması aynı zamanda uluslararası standartlarda iyi bir eğitim almak isteyen parlak öğrencilerimizin geleceğini karartmak anlamına geliyor. İşte tam bu konuda da bizim sesimizi duyurmaya yardım ettiğiniz ve sesimize ses kattığınız için Pen Türkiye Yazarlar Derneği'ne tekrar çok teşekkür ederiz.”

Törele ilgili Zeynep Oral’ın yazısını aşağıda bulabilirsiniz.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zeynep-oral/direnen-bogazici-yalniz-degildir-2182876

Share Box