"Dâhiler ve Aşkları"ndan Sonra "Tarihi Liderler ve Aşkları" da Çıktı...

Özcan Erdoğan
5 Şubat 2010, Cuma

Bu kitapta; tarihte iz bırakmış liderlerin yaşadıkları aşk ve birlikteliklerin, onların hayatları üzerindeki rolüne eğildik. Ayrıca, liderlerin aşkları paralelinde tarihin akışına, yıkılan ve kurulan imparatorluk ve krallıkların serüvenine, modern devletlerin katmanlarına da ayna tutmaya çalıştık. Yaşanan aşkların liderlerin özel hayatlarını, bireysel dünyalarını nasıl etkilediğine odaklanırken, devletlerin ve toplumların aşkın yarattığı fırtınalardan aldıkları etkileri de ihmal etmemeye çalıştık. Daha önceki kitabımız Dâhiler ve Aşkları’nda olduğu gibi Tarihi Liderler ve Aşkları’nda da çok değerli şair ve yazarlarımız sağlam kaynaklara dayanan anlatımlarıyla bir bütün oluşturdu. Aşk’ın ve İktidar’ın yanı sıra görkemli bir tarih yolculuğuna da çıkabileceğiniz kitapta, “Aşk mı, iktidar mı?” sorusuna verilen “yaşanmış yanıtlar”ı bulacaksınız.

Kronolojik bir tarih dizini ile sunulan liderler: Nefertiti (Emel İrtem), Ramses (Halim Şafak), Gotama Buddha (Semra Çeçen), Büyük İskender (Halim Şafak), Spartaküs (Halim Şafak), Kleopatra & Jül Sezar & Marcus Antonius (Funda Aksüt), Neron (Yakup Öztürk), Attila (A.Galip), Jüstinyen & Theodora (Ferhat Uludere), Cengiz Han (A.Galip), II. Edward (Korkmaz Uluçay), VIII. Henry & Anne Boleyn (Burcu Ağırdemir), Kraliçe I. Elizabeth (Ceren Şanlıdağ), Kanuni Sultan Süleyman & Hürrem Sultan (Melike Koçak), Şah Cihan & Mümtaz Mahal (Atakan Yavuz), Çar I. Petro & Çariçe I. Katerina & Baltacı Mehmet Paşa (A.Galip), Napoléon Bonaparte (Derya Önder), Abraham Lincoln (Elif Bereketli), Kraliçe I. Victoria (Barış Behramoğlu), Mahatma Gandhi (Özcan Erdoğan), Vladimir İlyiç Lenin (Aziz Kemal Hızıroğlu), Winston Churchill (Özlem Bayat), Josef Stalin (Halim Şafak), Lev Troçki (A.Galip), Mustafa Kemal Atatürk (Fatma Gizem Asiltürk), Benito Mussolini (Nicola Verderame), Adolf Hitler (Özcan Erdoğan), Mao Zedung (Asuman Susam), Juan Domingo Peron & Eva Peron (Ceren Şanlıdağ), John F. Kennedy (Cenk Gündoğdu), Nelson Mandela (Gonca Özmen), Şah Muhammet Rıza Pehlevi & Prenses Süreyya (Makbule Aras), Fidel Castro (İzlem Oral), Che Guevara (Nihat Ateş), Prenses Diana (Sibel Oral).

ÖNSÖZ

İktidar mücadelesinin en uçlarda gezdiği, üzerine kılıçların o uzun gölgesinin düştüğü alanların başında gelmiştir, aşk. İlişkinin başlangıcında efendi ya da köle pek fazla fark etmeden yaşanılır anlamıyla özgür, eşit bir duygu/durum söz konusudur. Ancak her türlü iktidarın inşasında ve devamında, bu özgür ve eşit yapı bozulmaya başlamıştır. ‘Aşkın mutsuz doğası’ndan olacak ki, iktidarın sağladığı o huzurlu, mutluluk ortamında da nabzının oldukça düştüğü görülmüştür. Oysa aşk, daha başında nice hükümdarları dize getirmemiş miydi? Uğruna savaşa durulmamış mıydı? Tacını başından atan, efendi ile kölesini yer değiştiren o değil miydi? Ama ne yazık ki –kitap içerisindeki örneklerden de göreceğimiz gibi– sonunda bir iktidar hırsına, o iktidarlarca sadece cinselliğe veya bir üreme faaliyetine indirgenip de bir erkek çocuğa, bir veliaht edinme isteğine dönüştürülen de yine oydu. “Kadına daha başlarda bu kadar çok değer verilmesinin nedeni onu ele geçirmekte çekilen güçlüğün psikolojik bir etkisidir.” diyordu Bertrand Russell. Çünkü bu güçlüğü çekmeyen bir erkeğin duyguları, romantik aşk biçimine giremezdi. Bu açıdan bakıldığında, tarih öncesi çağlarda kadın ve aşka ilişkin görüşler; fuhuş, zina ve homoseksüellikle yan yana durmuştur. İlk Günah’tan beri teni hor gören zihniyet, cinselliğin yanı sıra aşkı da bir suç unsuru olarak görmüştür. Ortaçağda görülen romantik aşk, âşığın cinselliği bir şekilde yaşayacağı kadınlara değil, ahlâk, gelenek ve soyluluk gibi ayrıcalıklara sahip kadınlara yönelmiştir. Bir taraftan “Kutsal Bakire” yüceltilirken öte taraftan “zayıf cins”in saygınlığının da geri getirildiği söylenebilir. Tarihi süreç içerisinde işleyen bu kadın-erkek ilişkisi için verilebilecek en önemli örneklerin arasında toplumlarının başında bulunan liderlerin geldiği de bir gerçek.

Tarih denince ilk akla gelen şey savaşlardır. “Tarihin kanla yazıldığı” büyük gerçeğini aşk dahil diğer insani ilişkilerin pek o kadar değiştirmediği de görülmüştür. Aşk ve savaşın o iç içeliği sözlü kültürün masal ve destan türü formlarına da olduğu gibi girmiştir. Bunun en önemli örneği destanlaşan bir aşkın Homeros’un dilinde Truva Savaşı’yla bütünleşmesidir. Birbirine çok yakın iki kavramdır da “aşk” ve “savaş”. Her ikisi de dirimsel birer mücadeledir. Ölümün o kör soğukluğuna karşı birer tutku-direnç ateşidir. Öyle ki aşkın o kendi doğası gereği olan mücadele ve savaşı, kimi zaman aşkı ifade etmek için kullanılan sözcüklerin birer savaş terimi gibi de kullanılmasına neden olmuştur. “Kalbinden vurulmak”, “uğruna ölmek”, “yaralanmak”, “ele geçirmek”, “teslim almak”, “yanıp tutuşmak”, “tutsak olmak”, “kölesi olmak” gibi ifadeler aşkın içinde barındırdığı o savaşı ve aşkın savaşa olan benzerliğini olduğu gibi yansıtmaktadır. Truva Savaşı’nın başlangıç sebebiydi aşk. Truva Kralı Priamos’un oğlu Paris’in Yunan Kralı Menelaos’un karısı Helena’ya âşık olup onu kaçırması ilk kıvılcım olmuştu. Meneloas ise Helena’yı geri almak üzere Truva’ya savaş açmış ve böylece o kadın/ülke uğruna yarı efsane savaş başlamıştı. Dünya üzerinde yapılmış kaç gerçek savaşın arka planında aşk vardı? Yoksa gerçekten gizli aşklar, aşk bahaneleri mi barındırıyordu savaşların çoğu? Bu bir dışavurum muydu? Gerek İlyada’da geçen kadınların, gerekse bütün bir kadın dünyasının barış dolu o insancıl yapısı ile erkeklerin oluşturduğu o iktidar ve şiddet dolu dünyalarının bu ilişkileri belirlerkenki birbirinden o çok farklı rollerinin altı özellikle çizilmelidir.

Francisco de Osuna Ley de Amor’da aşk ve savaş arasındaki ilişki ve benzerliği yumuşak mecazlarla anlatmıştır: “Aşk dövüşünün korkunç bir savaşın azgınlık ve gümbürtüsünün her iki tarafı da etkisi altına aldığı öteki çarpışmalar gibi olduğunu düşünme, çünkü aşk yalnızca okşayışlarla savaşır, tatlı sözlerden başka tehditleri de yoktur. Okları ve vuruşları iyilikler ve armağanlardır. Rastlaşımı çok etkili bir armağandır. İççekişler toplarını oluşturur. Ele geçirişi bir tutuşmadır. Öldürmesi sevilen için yaşam vermedir.”

Bu kitapta o çocuksu özlemlerin masal ülkelerinin kralları, kraliçeleri, prensleri, prensesleriyle saraylarından, köşklerinden giriyoruz gerçek aşk öykülerine; tabii tarihin o kanla yazılmış sayfalarını açarak.

***

“Aşklar” serimizin bundan önceki kitabı Dâhiler ve Aşkları’yla; dâhilerin yaşadığı aşk ve birlikteliklerin yaratımları üzerindeki etkilerine eğilmiştik. Dâhilerin çoğu zaman trajik yaşamları paralelinde onların aşklarını derinlemesine ele alan metinlerle bugüne kadar –dünya ölçeğinde– yapılanlardan çok farklı ve zengin bir toplam oluşturmuştuk. Dâhiler ve Aşkları’nın gördüğü ilgi bizi ister istemez tarihte öne çıkmış belli başlı liderlere de yöneltti denilebilir. Gerçi bu yönelimin bir ölçüde yazın ve okur çevresinin istekleri doğrultusunda olduğunun da altı çizilmelidir. Örneğin Dâhiler ve Aşkları kitabı çıktığında, hemen heyecanla ilk sorulan sorulardan biri de Lenin ve Mustafa Kemal’in neden bu toplam içinde yer almadığıydı. Oysa kitap içerisinde “dâhi” sözcüğünün kategorik bir anlam ifade etmediğini belirtmiş, kim ‘dâhi’ kim değil, bunun tartışılabileceğini, özellikle; sanat, edebiyat, bilim ve düşün tarihini bir şekilde etkilemiş, belli bir yetkinliğe ulaşmış belli başlı isimlere yer verdiğimizin altını çizmiştim.

Şimdiki kitabımız Tarihi Liderler ve Aşkları’nda ise, tarihte iz bırakmış liderlerin yaşadıkları aşk ve birlikteliklerin, onların hayatları üzerindeki rolüne eğildik. Ayrıca, liderlerin aşkları paralelinde tarihin akışına, yıkılan ve kurulan imparatorluk ve krallıkların serüvenine, modern devletlerin katmanlarına da ayna tutmaya çalıştık. Yaşanan aşkların liderlerin özel hayatlarını, bireysel dünyalarını nasıl etkilediğine odaklanırken, devletlerin ve toplumların aşkın yarattığı fırtınalardan aldıkları etkileri de ihmal etmemeye çalıştık. Daha önceki kitabımız Dâhiler ve Aşkları’nda olduğu gibi Tarihi Liderler ve Aşkları’nda da çok değerli şair ve yazarlarımız sağlam kaynaklara dayanan anlatımlarıyla bir bütün oluşturdu. Aşk’ın ve iktidar’ın yanı sıra görkemli bir tarih yolculuğuna da çıkabileceğiniz kitapta, “Aşk mı, iktidar mı?” sorusuna verilen “yaşanmış yanıtlar”ı bulacaksınız.

Kronolojik bir tarih dizini ile sunulan liderler: Nefertiti, Ramses, Gotama Buddha, Büyük İskender, Spartaküs, Kleopatra & Jül Sezar & Marcus Antonius, Neron, Attila, Jüstinyen & Theodora, Cengiz Han, II. Edward, VIII. Henry & Anne Boleyn, Kraliçe I. Elizabeth, Kanuni Sultan Süleyman & Hürrem Sultan, Şah Cihan & Mümtaz Mahal, Çar I. Petro & Çariçe I. Katerina & Baltacı Mehmet Paşa, Napoléon Bonaparte, Abraham Lincoln, Kraliçe I. Victoria, Mahatma Gandhi, Vladimir İlyiç Lenin, Winston Churchill, Josef Stalin, Lev Troçki, Mustafa Kemal Atatürk, Benito Mussolini, Adolf Hitler, Mao Zedung, Juan Domingo Peron & Eva Peron, John F. Kennedy, Nelson Mandela, Şah Muhammet Rıza Pehlevi & Prenses Süreyya, Fidel Castro, Che Guevara, Prenses Diana.

Bu toplam içerisinde daha çok da aşk ve iktidarın sorguya çekildiği yazıların öne çıktığını görüyoruz. Öyle ki bazen bu “iktidar” olduğu gibi erkeklik libidosu olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Belki çoğumuz için, tarihte yer etmiş isimlerin, akıllarda kalan bazı söz, ifade ve yaşanmışlıklarının izlerini sürmek; davranış ve düşüncelerinin nedenlerini bulmak, yorumlamak için bu kitap yeni bir imkân olacaktır. Örneğin, Buddha, ısrarlar karşısında kadınları da dervişlik yaşamına dahil etmek zorunda kaldığında; ona “Öğretimiz eğer bin yıl egemen olacaktıysa kadınların katılması yüzünden beş yüz yıl egemen olabilecek.” sözünü söyleten neden neydi? Cengiz Han’ın, bir kabile şefi olarak yaşamını sürdürürken, karısı Börte Çine’yi Merkitler’in elinden kurtarmak için kurduğu ittifak onu bir dünya imparatoruna dönüştürecek ilk kıvılcım değil miydi? Baltacı ve Katerina aşkı, Murat Belge’nin dediği gibi “‘Yazıklar olsun’ dedirtecek nitelikte, düşük, banal bir hayal ürünü.” müydü acaba? Dostlarının ve düşmanlarının da ileri sürdüğü gibi, “Lenin’in özel ve kişisel yaşamı yok” muydu, her anını ve her şeyini devrime mi adamıştı? Adolf Hitler’in Maria Reiter ile olan ilişkisi, sevgisinin başkaları tarafından kesilmesi; belki de onunla evlenebilecekken evlenmemesi, kendisi ve tüm Avrupa halkları için sonu kıyıma varacak olan o büyük yol ayrımının başı mıydı? Tabii bir de Mustafa Kemal’in “Ordular idare ettim, ama bir kadını idare edemiyorum.” sözü var. Tüm bunlara ve kitaptaki toplam 45 tarihi liderin yaşamının gizli yönlerine ışık tutmaya çalıştık.

Kitap içerisinde Asuman Susam’ın sözlerinden alıntı yaparak bitirmek istiyorum: “Tarih bize yıllar, yenilgiler, yengiler, devletler, ilkeler üzerinden öğretilir hep. İnsansızdır tarih. Savaşlar olur, yürüyüşler, devrimler olur; acılar çekilir, yok oluşlar, kayboluşlar, travmalar yaşanır; hastalıklar, haksızlıklar, ihanetler, bağlılıklar… Bunları nedense bildirmez tarih bize. Oysa bilsek, insanı bilerek, görerek baksak tarihe, o kadar kolay yaşanmaya devam etmezdi kıyımlar, haksızlıklar, ölümler. Öteki’mizi görebilirdik, anlayabilirdik, sevebilirdik, bağışlayabilirdik o zaman.”

Özcan Erdoğan
Silahtar, Ekim 2009

Tarihi Liderler ve Aşkları
Haz.: Özcan Erdoğan
İkaros Yayınları
Sayfa Sayısı : 812
ISBN : 978-605-5717-07-0
Baskı : Şubat 2010
Ölçü : 13.5 x 19.5 cm. Fiyatı : 24,50 TL

Share Box