Edip Polat Yeni Romanında Faili Meçhullerin Yaşandığı 1988-1998 Diyarbakırını Anlatıyor

Edip Polat
1 Haziran 2011, Çarşamba

Nicedir bir kent romanı yazmayı düşünüyordum; cadde, sokak ve taş bulvarlar ve binalarda üst üste yığılı yaşamlar, apartmanların yaz sıcağı, sıradan insanların hikayeleri, işsiz-güçsüz ömürler, çocukluğuna pişman gençlik ve ani çöken bir kara bulut gibi çıkagelen erken yaşlılık, kişiliği parçalanmış yaşamlar ki yarısı burda yarısı doyamadığı sevgilide kalmış, ihanetler, kahramanlıklar ve şokeden olaylar…

Kadim bir kentteki yaşam ve tarih ve bazalt taşlar arasından yükselen sesler. Sadece sesler de değil, anılardan fışkıran enstantaneler. …Ve kahredici olaylar, dar sokak ve geçitlerde boşalırcasına akan kan… Pınarın başını kimler tutmuş, tetiğe basan kim, yankılanan silah sesi kimin yüreğine vurur? Her kahramanı bir hain izler, her korku bir mavzerin namlusundan fışkırır ve akrepler kusar “faîlî meçhulleri”! Akreplerin kentinde “akrep” silahlarıyla sokaklar tutulmuş. Herkes birbirine sorar, “şimdi kimde sıra”? “Bu sabah Mardinkapı’da ensesindeki kurşunuyla bir gazeteci kendini tarih sayfalarına yazdı!” Acaba sıra bende mi diye sorar bir okuyucu kimseye çaktırmadan. …Ve Urfakapı kan akıtmadan, durmaksızın araç doğurmakta… Tablalar geçer incik boncuk dolu, çakmak, pil, ayna-tarak, bel lastiği, cımbız ve tırnak makası da cabası, yaşama dair ne varsa geçit yapar ve haykırırlar: Mardinkapı’da katliam var! Emir verilmiş, buyruk ilan edilmiş, Vedat Aydın’ın Cenazesinde kitle taranmış! Taşlar aşınmış bin yılların dokunuşuyla, sokaklar erimiş sesler, sır bakışlar, öksürükler, mermiler, küfürler, haykırışlar, inlemeler ve sarhoş naralarıyla… Bir nine torununa masal anlatır, sadece anlatmaz, ninniler. Masalı Saraykapı’daki dar bir sokakevinde katili tarafından kesilir. Katil JİTEM’e gitmeden, kendini tanıtmadan kendini anlatır. Saraykapı’da bir bayrak sallanır sessiz, sahipsiz, altında kimsecikler yok, kimseyi üstüne ağlatmayan, ama herkesin üstüne aşık attığı, talihsizliğine gün saydığı ve ağladığı bir bayrak.

Kasaptan henüz çıkmış et, daha günyüzü görmemiş, lakin ufukları kanatmış; koçlar bıçak için sırada, zaten “her koç bıçak için” değil mi? Bıçaklar körelmiş fakat, cesetlerle köreltmişler kılıçları.

“Akrep Kendini Sokmaz” romanı faili meçhullerin yaşandığı 1988-1998 yılları arasındaki Diyarbakır’ı (ve tabii ki Türkiye’yi) anlatır.

KÜRT ROMANI KÜLLERİNDEN SİLKELENİYOR

Helîm Yusiv

Kürt romanı her gün biraz daha yasaklanma ve yok edilme yıllarının küllerinden silkeleniyor. Hem yeni ufuklara ve doğal bir edebiyata doğru kendine yol açmakta, hem de günümüze kadar süregelen dil yasağını geride bırakmakta ve kişiliğini bulma arayışına girmektedir. Edîb Polat’ın romanı “Akrep Kendini Sokmaz” (Dûvpişk Bi Xwe Venade) bu gerçeği kendine kaynak olarak seçmekte ve anlatının farklı tekniklerine yaslanmaktadır. Bir yandan Güney ve Kuzey, birbirlerine ne kadar uzaksa bir o kadar da yakındırlar, masalcı nine ve kendini sokmayan akrep sanki birbirlerinden ayrıymış gibi, ama aynı zamanda karmaşık ve çetin çağımızın trajik bir hikayesinin akıntısında arkadaş olurlar. Diğer yandan da bir cesedin bulunması ile başlayan hikaye tekniği ki insanı heyecanla olayları izlemeye sevk ediyor, romanın bütün sayfaları üzerine gölgesini düşüren realist bir anlatıya yol açıyor.

Dikkat çekicidir ki, birbirlerinden uzak anlatı metodları arasındaki gidiş gelişlerle beraber bu romanın örgüsünde kullanılan dil, onun yürekten yakınlaşmasına bizatihi sebep olmaktadır.

Hep duymuşuzdur, akrep ateşle kuşatıldığında kendini sokar diye. Bu roman bu inancı şüphe kasırgasına tutmaktadır, aynı şekilde beyaz katliamla kuşatılan Kürt romanı ise artık başkaldırmış ve yüzünü yaşama dönmüştür.

Kendini Sokan Kim?

Fehîm Işık

Nicedir Kürt romanı hakkında bir tartışma sürüyor. Kuşkusuz, tartışma gelişme demektir, tartışmanın olmadığı yerde, ilerleme de olmaz. Şüphesiz, bu tartışma da Kürt romanının epeyce bir mesafe katetmesinden kaynaklanmaktadır.

Kürt romanı her ne kadar dünya romanından çok sonra gün yüzü gördüyse de, özellikle 90’lı yıllardan sonra modernliğe ve çağdaşlığa doğru büyük adımlar attı ve kısa bir süre sonra dünya romanından hiç de geri kalır tarafının olmadığını gösterdi.

Başlangıçta, çoğunlukla Kürtlerin özgün yaşamları Kürt romanının konusu idi. Ama artık Kürt romanı hem konu itibariyle ve hem de içerik bakımından güçlenmeye doğru yol almaktadır. Kürt romanının konusu Kürtler üzerindeki baskı ve şiddet, yani Kürtlerin özgün yaşamı da olsa, artık eskisi gibi çevresine kapalı bir durumda değildir, çevreye anlamlı imgeler sunmakta ve Kürtlerin yaşamını dünya ile bağdaştırmaktadır. Evet, Kürt romanı belki geç başladı, ancak koşaradım yol aldı. Kürt romanının dili günden güne değişti. Artık Kürtler de dilleriyle, edebî eserleriyle dünya edebiyatçıları arasında yerlerini almakta ve kuşkusuz kendilerine ayrılan yeri dolduruyorlar da...

Edîb Polat’la yıllardır arkadaşız, aynı dönemde Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünde okuduk. Kürt yazarlığında da yollarımız çakıştı. Fakat Edib’in yazdığı eserlerle giderek dünya yazarlığına doğru yol aldığını belirtmek gerekir. Akıcı bir dil, çağdaş bir tema, onu yepyeni bir ufuğa doğru çekmektedir.

“Akrep Kendini Sokmaz” Edîb’in ikinci Kürtçe romanıdır. O gazete yazılarıyla işe başladı, araştırmacı olarak yoluna devam etti, anılar yazdı ve sonunda bütün güçlü kalemler gibi roman durağındaki yerini aldı.

Kürt edebiyatında en zayıf yazın türü romandı. Çok güçlü klasiklerin karşısında, 20. yüzyılın yasakları da Kürt edebiyatını geriletti, özellikle kuzeyde hem edebiyatın ve hem de romanın önünü tıkadı. Roman ilk önce eski Sovyet Kürtleri arasında filizlendi. Oradan İstanbul’a sıçradı ve İsveç’teki Kürt yazın emekçileri sayesinde uzun yıllar sonra temelini sağlamlaştırdı. Kürt romanı şimdi de Halep ve Afrin’den Diyarbakır’a doğru seyahate çıkmış durumda. Çağdaş edebiyat Kürtleri çepeçevre sarmış vaziyette. Edîb de bu kalem gezisinin Diyarbakır durağında Kürt romancıları arasına katıldı.

Diğer birçok Kürt romancısının yaptığı gibi Edîb’in romanı da kadim, yaralı ve direngen kentten, yani Diyarbakır’dan nasibini almış. Diyarbakır’ın acılı iniltisi Edîb’in romanında, akıcı bir anlatıyla dile gelmiş. Edîb, faili meçhul cinayetleri, anaların çektiği acıları, çocuk ağlamalarını ve soğuk cesetleri, Diyarbakır’ın akrepleriyle birlikte dillendirmiş. Romanda sadece Diyarbakır Kürtlerinin acı ve kederleri yok tabi. Diyarbakırlı kimliği bağlamında, Kürtlere yapılan bilinen o zulüm ve işkenceleri, Duhok’tan Süleymaniye’ye kadar ülkenin dört bir yanında dillendirmiş. Bazen “Şeytan” bazen de “akrepler” Kürtlere zulmeden olmuşlar, fakat korkusuz ve direnen gözler de romanda öne çıkmıştır. Kürtleri ve Diyarbakırlıları dimdik ayakta tutan, yani bir halkın, dağlarınının ve zindanlarının, anne ve çocuklarının direnişleri, güller misali sayfalara nakşedilmiştir.
Bu güllerin naqqaşı Edîb’tir.

Share Box